Çocukluğumun dünyasında çok az engelli kişi vardı. Onlara akıl sağlığı yerinde olmayan bireyler olarak bakar ve çekinirdik. Bu konu ile ilgili cehaletimi tıp eğitimi i...

Çocukluğumun dünyasında çok az engelli kişi vardı. Onlara akıl sağlığı yerinde olmayan bireyler olarak bakar ve çekinirdik. Bu konu ile ilgili cehaletimi tıp eğitimi ile birlikte attığımı söyleyebilirim. Ya tıp eğitimi almayanlar için bu cehalet ne zaman sonlanır. Benim yaş grubumda olan neslin hala engelli bireylerden uzak durmaya çalıştığına şahidim. Acıma duygusu ile karışık bir tedirginlik. Her an ne yapacağı belli olmayan birinden korunma içgüdüsü. Bu, işin bir taraftaki boyutu ya karşı taraf.

Çocukluğumun dünyasında çok az engelli olmasının nedenlerinden biri onların gözlerden ırak tutulması idi. Bu aileler kendilerini cezalı gibi hissediyorlardı sanırım. Engellinin toplum hayatındaki akışı engelleyebileceği gibi bir tespit ve düşünce üzerinden engelliyi toplum hayatından uzak tutmak, bu ailelerin birinci görevi gibiydi. Her zaman yanı başında birini tutmak mümkün olmadığı için, kendi başına çıkıp kaybolmasın diye eve zincirlemelerin haber konusu olması rastlanan bir durum idi.

Günümüzde ülkemizde çok şey değişti. Engelliliğin bir özür olmadığını öğrendik. Toplum hayatının onlara göre şekillendirilmesi gerektiğini kabul ediyoruz. Gerek kamu, gerekse özel kişiler buna göre tedbirler alıyor. “Her birey bir engelli adayıdır” sloganı ile daha duyarlı olmaya çağrılıyoruz ve öyle de davranıyoruz.

Gözlemlerim o ki, bu kadar ilerlemeye rağmen hala karanlıkta kalan bir alan var. Spastik, ortopedik, görme vb bedensel engeller göz önünde ve saklanamaz bir gerçek olmasından dolayı kabullenmek mecburi gibi. Ancak otistik, öğrenme güçlüğü gibi bedensel olarak normal ama sosyal ve psikolojik olarak engelli bireylerin özellikle de çocukların durumu büyük sorun. Bu tür engelli bir çocuğa sahip ailelerde koruma ve saklama duygusu baskın oluyor. İşitme engelli hastalarımda da tanık olduğum; tanıyı kabullenememek veya tedavi süreçleri ile ilgili büyük umutlar beklemek değil kastettiğim. Öğrenme güçlüğü bakımından çocuğun durumu gayet net iken, çocuğa normalmiş gibi davranmak ve davranılmasını istemek çocuğa büyük haksızlık. Özel eğitim gerektiren bu çocukların bu olanaktan mahrum bırakılması telafisi olmayan zaman kaybına yol açar.

Bilimsel yöntemlere itimat ettiğimizde bu sorunların tamamına çözüm var. Ancak ailelerin bireysel, özel ve orijinal çözümler peşinde koşmaları durumu güçleştiriyor. İşte o zaman engelli olan çocuk değil, engel olan aile oluyor…

‘Prof. Dr. Bülent Topuz’