PAÜ Tıp Fakültesi öğretim...
PAÜ Tıp Fakültesi öğretim üyesi, Nöroloji uzmanı, Prof Dr Attila Oğuzhanoğlu’nu en verimli döneminde, hızla ilerleyen bir hastalık neticesinde, vakitsiz bir şekilde kaybettik. Biz bir grup öğretim üyesi bu fakültenin adeta tohumu gibi idik. Bu bakımdan anılarımı paylaşmak isterim;
Fakültenin ilk yılları, doktorlar caddesindeki kiralık Hayat Hastanesinde aynı odayı, aynı masayı ve hatta aynı sandalyeyi paylaştık. Öğretim üyelerinin ortak kullandığı birkaç sandalye, bir masa, bir bilgisayardan oluşan bir odamız vardı. Erken gelenin oturduğu, diğerlerinin ayakta kaldığı bir ortam düşünün. Hatta bazılarımız bürosit koltuğunu kendisi alıp gelmişti. Genç ve istekli idik. Kaybedecek vaktimiz yoktu. İmkansızlıklar bizi yıldıramaz, bizi oyalayamazdı. Her birimiz bir kenarında tutup imkan yaratmaya çalışıyorduk. Benim de muayenehanemden kliniğe getirdiğim bir kulak muayene mikroskobum vardı. Attila Oğuzhanoğlu ile benim hatırladığım ilk paylaşımımız bu mikroskop oldu. Bana bir hayvan deneyi çalışması için kullanıp kullanamayacağını sordu. Hiç tereddütsüz elbette dedim. O zamanlar üniversitenin kiralık olarak kullandığı Köseoğlu iş hanında kurulu bu mikroskop ile çalışmasını yaptı.
Kendisi ile şimdiki otoparkta komşu idik. Bir keresinde, arkamıza uygunsuz park eden bir araç yüzünden çıkmakta zorlandığım için, arabasına dokundum. Arabası bayiden yeni çıkmış, bir aylık bile değildi, arka çamurluğunu yamultmuştum. Hemen kendisini aradım ve durumu anlattım. Geldi baktı, suratında en ufak bir ekşime olmadan, gönül koymadan, ben servise yaptırayım, sonra görüşürüz dedi.Dediği gibi de yaptı.
Rektör adaylığı çalışmalarım nedeniyle ziyarette bulunduğum öğretim üyeleri arasında, odasına girdiğim gibi çıkmadığım nadir kişilerden biriydi. Tam bir entelektüel idi. Çok okurdu, bilgileri sağlamdı. Yani, şöyle ifade edeyim; o söylüyorsa doğrudur, ayrıca kontrol etmeye gerek yok diye düşünürdüm. Okumaları daha çok tarih üzerine, özellikle de Anadolu tarihi üzerine idi. Her odasına girdiğimde hafiften bir klasik müzik parçası çalınırdı kulağıma. Bu bana kendini gerçekleştirme safhasına ulaşmış, içinde bulunduğu anı yaşayan birinin varlığını hissettirirdi. Övgüsü de, eleştirisi de dürüstlük ve samimiyet üzerine olurdu.
İnsanın bir yaratılış formu var. Eğitim, birikim bu formu şekillendiriyor ama değiştiremiyor. Bir hekim kanser olsun ve tanısı konulduğunda hastalık son safhasında olsun, kabul edilecek bir durum değil. Mide şikayetleri ve sırta vuran ağrıların muayene, inceleme ve tetkik gerektirdiği aşikar iken, insanın kendine konduramaması hemen hepimizde var. Hastalar hekimlerden mucize beklerken, hekimlerin de bilindik hayatları yaşadıklarının farkındalar mıdır acaba?
Attila bey deyim yerinde ise nasıl yaşadı ise öyle veda etti. Bilime, pozitivizme inanırdı. Dürüstlük insan olmanın bir gereği idi ve bunun için bir referansa ihtiyaç yok diye inanırdı. Bir öğretim üyesinin varlık nedeni bilim ve eğitim ise, varlık sona erdikten sonra da bu neden üzere, bedenini miras bırakmayı uygun görmüştü. Bedenini tıp öğrencilerine bıraktı kadavra olarak kullanılsın diye. Onun adına bunu anlamak mümkün, ancak sevgili eşi Prof Nalan Kalkan Oğuzhanoğlu’nun bunu kabul etmiş, edebilmiş olmasına takdir ve şaşkınlık hisleri arasında gidip geliyorum. Allah geride kalanlara sabrını versin…
'Prof. Dr. Bülent TOPUZ'