Aramızdan ayrılışının yıldönümü nedeniyle, Nermin hocamızın ardından kaleme aldığım yazımı tekrarlamak isterim;

Whatsapp Image 2025 02 04 At 22.50.24

1989 yılında İstanbul Tıp Fakültesi KBB kliniğinde ihtisasa başladım. Alışık olunmadığı bir şekilde cerrahi bir branşta kadın bir hoca vardı. Anabilimdalı A, B ve C grupları şeklinde üç ayrı klinik gibi çalışırdı. Nermin Başerer hoca, A grubunun öğretim üyesi idi ve bu grup baş boyun cerrahisinde, Türkiye çapında haklı bir şöhrete sahipti. Bunda Behbut Cevanşir hocanın bitmek tükenmek bilmez enerjisi ve bu enerjiye uygun ekip seçimi yatardı ki, Nermin hoca da bu ekibin temel direklerinden biriydi.

Gruplar arasında keskin ayrımlar ve her nedense altı aya varmadan asistanların da bu ayrıma uyum sağlaması söz konusu idi. İşte böylesi çekişmeli bir ortamda Nermin hoca atama ile anabilim dalı başkanı oldu. Onun adil olmak ve çifte standarttan uzak durmak kaygısına yaşayarak şahit oldum.

Her asistan gibi benim de üniversitemde kalma gayretlerim oldu. Bi şekilde zamanın rektörüne ulaşma imkanı buldum. Anabilim dalı başkanı Nermin Başerer’in odasına vardım. İhtisasımın bittiğini, tayin beklediğimi, anabilim dalında devam etmek gibi bir niyetim ve gayretimi kendilerinin de bildiğini ve hatta beni bu konuda teşvik ettiklerini hatırlattım. Bana mecburi hizmetimi bitirip gelmemi söyledi. Sizden benim için bir talep yazısı istemiyorum, ama şimdi rektör bey sizi arasa ve benim mecburi hizmet atamamın üniversiteye yapılacağını söylese tavrınız ne olur dedim. Rektör bey daha önce başka bir asistan için aradı kabul etmedim, seninkini de kabul etmem dedi. Kendi gurubumuzdan klinikte kalmalarını istediğim asistanlarımıza da aynısını söyledim diyerek devam etti.

Lafı getireceğim yer şurası ki, Nermin hoca prensip sahibi idi, prensiplerini kişilere göre eğip bükmezdi. Söylediği gibi davranacağını da biliyordum. İdare, kliniğin ameliyat salonlarından birini almak istediğinde nasıl istifa kartını öne koyduğunu görmüştük. Yani makamda kalmak için eyvallah demeyeceği aşikardı. Bu karakteri nedeniyle olsa gerek, Ulusal KBB derneğimizin çalkantılı bir döneminde başkanlığını yaparak bir geçiş döneminin kaptanlığını yapmak da Nermin Hocaya nasip oldu.

Odadan ayrılırken vedalaştım, varsa bir hakkınız helal ediniz deyiverdim. Bu cümleyi farklı kliniklerde çalışmakla doğrudan hoca asistan ilişkisi yaşamamış olmanın, ama yine de Anabilim dalındaki varlığının bende oluşturduğu olumlu rol model etkilerin bir karşılığı olarak ve iyi niyetle söylemiştim, ama rahmetli bu “varsa” sözcüğüne takıldı ve bana gönül koydu. Sonraki görüşmelerimizde elbette ki bunu telafi ettim ve her gördüğümde elini öptüğüm hocalarımdan biri oldu.

Pamukkale üniversitesine öğretim üyesi olarak başladım. Bir işitme cihazı firması, bir grup hekimi Danimarka’ya eğitim ve tanıtım toplantısına götürdü. Ekibin içinde Nermin hoca da vardı. İnsanı yolculukta tanıyacaksın. Firmanın bize rehberlik eden elemanı sürekli bize demokrasi ve insan hakları nutukları çekiyordu. Orada bir Nermin hoca varmış. “Siz kim oluyorsunuz? bize medeniyet dersi verecek” diye başladı ve Avrupa’nın kanlı tarihinden örnekler sıraladı. Hiç alttan almadı. Bu bende tuhaf duygular ve çağrışımlar yaptı şöyle ki;

Ben, ilkokul mezunu bir köylünün okumuş çocuğuyum. Çevreme, olaylara ve ülkeme bu zaviyeden bakıyordum. İstanbul Tıp Fakültesi gibi elit bir kurumun elit hocaları için kafamda şöyle şablon oluşturmuşum. Varlıklı, adı konulmamış kast siteminin en tepesine ait, toplumun geri kalanına geride kalmış ve dönüştürülmesi gereken bir güruh olarak gören, dönüştürmek için oluşturduğu ideal Avrupa olan, Avrupa’ya hayran ve ona eklemlenmiş, kendi milletinin gerçeklerinden kopuk bir yarı aydın tipi. Nermin hoca anlattıkça hem gönendim hem utandım. Daha sonraki sohbetlerimizde de şahit olduğum üzere ben milliyetçiliğin tanımını Nermin hocada gördüm.

Klinikten ihtisas alan ve görev yaptığı yerlerde anabilimdalı başkanı veya klinik şefi olanların davetli olduğu bir toplantı yapılmıştı klinikte. Kliniklerimizi tanıttık birer sunumla. Ben, Pamukkale Üniversitesi’nde eğitimi önceleyen klinik yapılanmamızı ve uygulamalarımızı anlattım. Çok hoşuna gitti, tebrik etti ve samimî bir ifade ile biz yapamadık dedi. Benim yaptığım ya da bizim yaptığımız doğrusudur diyenlerden değildi.

Hocamızı geçirdiği beyin kanaması neticesi kaybettik. Türkiye’nin en köklü üniversitesinde; Türkiye KBB camiasının ilk kadın hekimi, ilk kadın öğretim üyesi, ilk kadın anabilim dalı başkanı için, yıllarını verdiği anabilim dalında yapılan törende tabutunun başında bir anabilim dalı başkanı olarak yine bir kadın, Prof Nesil Keleş vardı. Adeta bir cumhuriyet kadını başka bir cumhuriyet kadınına bayrağı teslim eder gibi…

63 yıl yaşadığı istanbul’a değil de memleketi Ordu Fatsa’ya defin edilmesinde de bir mesajı var gibi. Nur içinde yatsın…