Hayvan Hakları yasası ko...
Hayvan Hakları yasası komisyonda görüşülüp 15 Mart 2021 de Sn. Cumhurbaşkanımıza sunulacak. Bu yasadan çok umutlu olduğumu belirtmeliyim fakat geçmişimizde yaşanan acı olayları da unutmak mümkün mü?
Geçmişte yapılan hayvan katliamlarının, kara bir leke olarak sonsuza kadar tarihimizin tozlu sayfalarında yer alacağını pek az kişi bilir, yaşanan bu trajedilerle ilgili pek çok resim internette mevcut, buraya o resimleri koymaya yüreğim elvermediği için sadece yazmakla yetineceğim.
İlk olayımız İstanbul da 1865 yılında İngiliz Sefaretinde görevli birine saldıran köpekler. Şahsın kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölmesiyle “istenmeyen” ilan ediliyorlar. Majestelerinin hükümeti Osmanlı’ya Ültimatom veriyor. Sultan 2. Mahmut da kararını açıklıyor: “Sokak köpekleri tez elden toplana, teknelere konula ve Sivri Ada’ya bırakıla” Operasyon başlıyor. Halk “Köpekleri bırakın” diye haykırıyor. Yeniçeri Ocağı’nı dağıtan 2. Mahmut olayların büyüyeceğinden korkup kararını geri alıyor.
Bu operasyonla eş zamanlı olarak 1865 Eylül ünde büyük İstanbul yangınlarından biri başlamasın mı? Beyazıt’tan Gedikpaşa’ya kadar evler konaklar kömür oluyor. Halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor. ‘’ Köpekleri topladınız, Allah da cezanızı verdi!’’ Köpekler olsaydı önceden haber verirlerdi. Tekneler yeniden Hayırsız Ada’ya gidiyor, köpekleri yükleyip İstanbul’a geri getiriyor ve köpekler kurtuluyor.
[ilgili-haber=723]
İkinci büyük köpek toplama harekatı ise Sultan Abdülaziz devrinde yaşanıyor. 03 Haziran 1910 da Köpekler toplanıyor, teknelere konulup Hayırsız Ada’ya bırakılıyor.Bu katliamın yapılmasının en büyük sebeplerinden biri o dönem Fransız bir firmanın İstanbul Belediyesine yaptığı başvuruydu. Bu başvuruya göre İstanbul’da o zaman sayıları 80.000 (Seksen bin) in üzerinde olan köpeklerin kürk ve kemiklerinden yararlanılmak istenmesiydi. Toplanacak olan köpekler öldürülüp işlenecek ve Fransa’ya gönderilecekti. Fakat bu anlaşma devam etmedi. Köpekler toplandı fakat firma alımı yapmadığı için hayvanlar toplandıkları adada hayatlarını kaybettiler. Hayırsız Ada sadece kayaydı, dikili tek bir ağaç bile yoktu ve 80 bin köpeğin feryadı söylendiğine göre geceleri İstanbul’dan bile işitilir olmuştu. Sahilde oturanlar acı seslerden, feryatlardan günlerce uyuyamadılar. Sesler birkaç gün sonra kesildi, zira yaşayabilmek için birbirlerini yiyen köpeklerden artık bir teki bile hayatta değildi.
Köpek katliamından sonra ise iki savaş çıktı. Önce Libya İtalyanlar tarafından işgal ediliyor. Sonra Balkan Savaşları çıkıyor. Bu olaylardan sonra Sivri Ada’nın adı halk arasında “Hayırsız Ada” şeklinde değişiyor.
Devir 3.Murat devri, Osmanlı’nın en şaşaalı yılları.
Yavuz zamanında başlayan kuzey Afrika’daki fetihlerle beraber daha önce İstanbul’da pek rastlanmayan maymunların sayısı hızla artıyor. Maymunlar gemilerde gözcülük yapıyor, direklere kolayca tırmanıyor, keskin gözleriyle kara ya da başka bir gemi gördüklerinde aşağıya haber veriyorlar. Şehirde çok sayıda maymun dükkanı açılıyor, çoğu Azapkapı ve Galata’da. O dönem İstanbulluların maymun sevgisi gemicilerle sınırlı kalmıyor, zenginler ve daha sonra da sıradan insanlar maymun beslemeye başlıyorlar.
3.Murat’ın favori din adamı Molla Abdülkerim Efendi adında bir zat. Son derece tutucu bir Müslüman, gayrimüslimlerden hiç hazzetmiyor. Daha sonra sultan onu Rumeli kazaskeri yapacak. Molla, gayrimüslimlere o dönem aşağılayıcı sayılan kırmızı ve siyah giyinme zorunluluğu getirecek, bir gecede. Yahudi mezarlığına korsan cami dikecek.
Tüm hikaye bu dini bütün mollanın Fatih Camii’nde verdiği bir cuma vaazıyla başlıyor, molla ateşli bir konuşmayla ‘’Kadınların bu maymunları fena işlerde kullandığını’’ anlatıyor. Cuma çıkışı kızgın kalabalık önde bizim Molla, Azapkapı ve Galata’daki maymun satıcılarını basıyor. Tarihçiler o günü ‘’İstanbul’da dalında maymun sallanmayan tek bir ağaç kalmadı’’ diye anlatır. Molla, yakalanan maymunları kendi elleriyle asıyor, iri maymunlar için ayrı idam sehpası kuruyordu. İstanbul’un maymunlarının hikayesi maalesef bu şekilde sona eriyor, yapılan katliama tanık olan halk o günden sonra mollaya ‘’Maymun keş’’ lakabını takıyor. Tarihçiler, Maymun keş Abdulkerim Efendi’nin vefatında birçok hayvan severlerin kutlamalar yaptığından bahseder.
Bu olaylar bana, siyah beyaz televizyon zamanında çok popüler olan UZAY YOLU adlı dizinin bir bölümünde işlenen konuyu hatırlattı. Aniden beliren büyük bir uzaylı gemi filosu Dünyanın etrafını kuşatarak gezegenimizi yok etmek için çalışmalara başlarlar, zaman daralmaktadır. Kaptan Körk ve ekibi kendilerinden kat be kat güçlü bu filo karşısında çaresiz kalırlar, gezegenimiz yok edilmek üzeredir. Uzaylı filosu ile görüşme çabaları sonuçsuz kalır, gezegenimizi neden? yok etmek istediklerini öğrenmeye çalışırlarken gezegenimizden gelen bir sinyal keşfederler bu sinyalin nereden gönderildiğini bulunca çok şaşırırlar ve hemen harekete geçerler. Okyanuslarda kalan nesli tükenmek üzere olan son bir çift Balinanın çığlığıdır uzaylıları buraya çeken. Kaptan Körk ve ekibi, o iki balinayı kurtarınca Balinaların yardım çığlıkları kesilir ve uzaylılar sessizce ayrılıp giderler ve Dünyamız yok olmaktan kurtulur.
Üzerinde yaşadığımız bu gezegen, içinde bulunduğu tüm varlıklarla bir bütündür, bu bütünlük daha fazla bozulur ise bir maymunun, bir köpeğin, bir eşeğin, bir yılkı atının, bir kınalı kekliğin bir ağacının ya da bir balığın çığlığı insanoğlu denen bizlerin sonu olabilir.
İnsanız diyorsak, insan olmanın gereklerini yerine getirip tüm canlılara ve habitat a saygılı olmalıyız.
Raşit ÖZTÜRK
Yazar
Yazar