Ben ilkokul mezunu bir babanın, okula gitmemiş bir ananın evladıyım. Hayatımın normal akışını zıplatan İzmir’de parasız yatılı okumak, ODTÜ’de bir yıl yabancı dil okumak, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yani İstanbul megapolünde üniversite okumak gibi imkanlara tamamiyle tesadüf eseri sahip oldum. Kendi yolumu kendim buldum. Parasız yatılı okumak ve Tübitak’dan burs almak devletin benim gibiler için sağladığı fırsatlardı. Bugün ulaştığım yeri küçümsemem mümkün değil ama şöyle düşünmeden de edemiyorum.


Benim hayat mücadelem bir sonraki basamağı planlanmamış, daha çok tesadüfi, çalışmanın ve zekanın belirleyici olduğu bir çizgide idi. Aynı ortamlarda bulunduğumuz bazı akranlarımız bizlerden farklı idi. Örneğin lisede; babası öğretmen olan arkadaşlarımızın hayattan beklentileri ve hedefleri daha netti. Onlarda görmüş geçirmiş bir hava vardı. Kimi şiir yazar, kimi gitar çalardı.

Üniversite yıllarında kolej mezunları ile tanıştım. Onların da elit bir havaları vardı. Yabancı dil bilmenin donanımı, bazılarında Avrupa görmüş olmanın vizyonu, hepsinde büyük şehirlerde okumuş olmanın rahatlığı gibi.

İhtisas yıllarımda akademisyen çocukları ile aynı ortamlarda bulundum. Onların hayattan beklentileri ve hedefleri bizlere göre daha netti. Onlara maça bir sıfır önde başlayanlar diye bakar, hem kıskanır hem de haksızlık bu, aynı zeka kapasitesine sahip olduğumuz halde onlar bizden öndeler diye hayıflanırdım. Şimdilerde çok farklı düşünür oldum. Burada bir hikaye anlatayım.

Öğrenci mezun olmuş ve hocasına vedalaşamaya gitmiş. Bende sizin gibi akademisyen olmak istiyorum, nasıl bir yol izlemem lazım diye sormuş. Hocası üç üniversite bitirmen gerekir demiş. Öğrenci yıllar sonra yine gelmiş elinde üç diploma ile. Hocası demiş ki; “evladım sen beni yanlış anlamışın deden ve babanda bitirmesi gerekirdi” demiş.

Bir kast sitemini andıran bu yaklaşıma önceleri karşı çıkarken şimdi yeniden değerlendirme durumundayım. Tabii ki babadan oğula geçen bir sistemi kastetmiyorum. Görevlendirme ve yükselmelerde liyakat esaslı yapılanan toplumlarda kast sistemi zaten oluşmaz. Benim kastettiğim; liyakat esaslı yapılanan toplumlarda donanımlı insanların değer bulacağı, donanımın ise soy geçmişten etkileneceği tespitidir.

Dönelim benim hayat mücadeleme. Farz edelim ki benim ailem de akademisyen veya yüksek bürokrat olsa idi. İşte o zaman ben ilköğretim sonrası öğrenci kabul eden Anadolu liselerinin sınavına girerdim. Büyük ihtimalle Bornova Anadolu lisesi mezunu oldurdum. Birinci basamağını kazandığım Ankara Fen lisesinin ikinci basamağı için özel ders alır, fen lisesi mezunu olabilirdim. Sonradan edindiğim yurtdışı deneyimlerimi AISEC vb programlarla daha erken edinebilirdim. Amerikan veya Avrupa board sınavlarına girip uluslararası geçerli bir tıp diplomasının sahibi olabilirdim. Tüm bunların benden ziyade içinde yaşadığım topluma faydası olurdu diye düşünüyorum. Yoksa ben geldiğim yer itibari ile gelebileceğim yerin en iyisindeyim, halimden memnunum.

Bir örnek vereyim. Fakülte yıllarım boyunca hep dahiliyeci olmak istemişimdir. Çünkü dahiliye Cerrahpaşa’nın yeni yapılan binalarında hizmet verirken, cerrahi branşlar eski ve salaş binalarda hizmet vermekte idi. Fakülte son sınıfta tesadüfen girdiğim bir değerlendirme sınavı ile cerrahi stajlarımdan birini Almanya’da yapma imkanım oldu. Oradaki hijyenik ortamda fark ettim ki, Cerrahpaşa’da bana cazip gelen dahiliye uzmanlığından ziyade yeni ve hijyenik binaların düzenli ortamı idi. Bu tesadüfi yurtdışı deneyimi bende cerrahlık hevesi oluşturdu ve ben fakültenin bitmesine iki ay kala fikir değiştirip cerrahi bir branşı seçtim. 

Ülke olarak orta gelir tuzağına takılıp kalmış durumdayız. Buradan çıkışımız entelektüel sermayemizin seviyesine bağlı. Bilgi birikimi nesilden nesile aktarılabilen bir durum. Ülkenin elit, seçkin, donanımlı, entellektüel, görmüş geçirmiş, kısacası modern aristokratlara ihtiyacı var. Yoksa cehaletin ve sığlığın nepotizim ile telafi edildiği ve örtüldüğü bir dünyanın oluru ve gideri yok.

Kamu bürokrasisinde Boğazici ve ODTÜ’den alınan işletme diplomalarının, açık öğretimden alınanlarla eşdeğer görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Benimkisi boş bir hayal, bunun da farkındayım.

 
Prof. Dr. Bülent TOPUZ

Daha geç olmadan, nesilden nesile aktarılabilen bilgi, birikim, donanım, görgü ve vizyona değer vermeliyiz. Her bireyin ve her kurumun yeniden ve yeniden başa dönmek durumunda kaldığı bir yapılanma yerinde sayar.