İnsanız biz, ek yerimiz çok, çevremizle birlikte varız, yalnı...


İnsanız biz, ek yerimiz çok, çevremizle birlikte varız, yalnız kalınca korkarız, zayıfız çünkü! Bakmayın siz cesur görünüp erkekliğe b*k sürdürmediğimize.
Yukarıdaki bu itirafı her zaman yaptığım gibi kendimden örnek vererek anlatmak isterim. Hiçbir sıkıntım yokken bazen her şey üstüme, üstüme gelir. Kendimi işe yaramaz ve üzerine basılınca cırk diye ses çıkarıp ezilen kakalak gibi hissederim yani nedensiz bir şekilde bunalırım, o an anlarım ki! gitme zamanı gelmiştir. Bulunduğum yerden uzaklaşıp yalnız başıma bir yerlerde birkaç gün geçirmeliyim. Herkesin bir terapi şekli vardır, benimki de bu. Bazıları Terapist e ya da Psikoloğa gidebilir, gitsinler koyunlara bir zararı yok sonuçta.
Mevsim kış ise doğada çadır kurup zaten problemli olan kafanın yanında bedeni de üşütmenin bir manası olmadığını düşünüp, köyümdeki ailemin evine giderim. Annem şehirde kız kardeşimin yanında kaldığı için ev boştur. Evimizin önüne arabamı park edip kapının kilidini açarak eve girerim. Liseyi bitirip ayrıldığım bu evdeki tüm hatıralarım gözümün önünde canlanır. Önce sobayı yakmaya uğraşırım, zar zor yaktıktan sonra duman dolan odanın pencerelerini açıp odayı bir güzel havalandırırken evin önüne çıkar ve bakarım mahalleme, çocukluğumda dolu olan bu mahalle şimdi bomboş, onları göremesem de onların orada olduğunu ve bana baktıkları hissine kapılır ve tedirgin olurum. Bir süre sonra girerim içeriye, eşyalarımı ve yanımda getirdiğim birkaç gün yetecek olan yiyecek içecekleri dolaba yerleştirir ve diğer odaları da açıp kontrol ederim.

[ilgili-haber=1162]

İzlenme duygusu korkudan değil elbet, ellili yaşın sonlarına gelmiş olan ben neden korkacağım? O evde benimle birlikte çocukluğumda yaşamış ve şu an bu Dünyada olmayan babam, dedem, anneannem şimdi başka şehirlerde hayatlarını sürdüren kardeşlerimin de benimle birlikte olduklarını hissederim. Benim oraya gelmem memnun eder onları, ertesi gün kabir ziyareti yapar gidenlerin hepsine dualar okur ve kahvede eş dost ve eski arkadaşlarımla yarenlik eder, bir iki gün kaldıktan sonra da kafayı boşaltmış ve enerji dolu olarak dönerim şehre.
Eğer mevsim yaz ise arabama atladığım gibi şehre en yakın bir dağa gider arabamın bagajında bulunan kamp malzemelerini kurup birkaç gün geçiririm. Köyümdeki evimde yapayalnız olsam da köyün içindeyim sonuçta. Güvenli bir ortam fakat doğada o kadar yalnız ve çaresiz hissederim ki kendimi. Çadırımın yanında yaktığım ateşin başında otururken evrenin sonsuz karanlığında samanyolu galaksisindeki milyarlarca yıldıza bakıp, insan oğlunun kainat ta ne kadar küçük, ne kadar değersiz ve ne kadar aciz bir yaratık olduğunu bir kez daha anlarım. Mahkeme kurup kendimi yargılar, yanlışlarımı, doğrularımı dökerim ortaya. Uzaklardan vahşi hayvanların ve gece öten böceklerin seslerini dinlerim, bir ara tüm sesler kesilir o kadar sessizlik olur ki! Kafamın içinden geçen düşüncelerin sesi bile duyulur. O sessizlik anında tüm duyularım açılır, beynim vücudumu tetikte tutmak için kimyasallar salgılar. Şimdi bir şey olacak diye tedirgin olur elimdeki el feneri ile gecenin karanlığında etrafı tararım, kısa süre sonra doğanın rutin sesleri tekrar duyulur ve rahatlarım. Bir süre sonra uykum gelir, çadırımın içine girer, girişin fermuarını çeker ve dış dünya ile ilişiğimi koparırım fakat yine de beynimin bir yarısı uyurken diğer yarısı tetiktedir, doğal olmayan en küçük ses değişikliğinde beni uyandırır, gözümü açarak tedirgin bir şekilde doğanın seslerini dinlerim yine.
Doğada yalnız başıma bir iki gün geçirme işini yılda birkaç kez yapmaya çalışırım bana iyi gelir. Doğadaki yalnız başına kalma korkusu bize ilk insanlar olan atalarımızdan kalma ve genetiğimize kodlanmış olduğunu düşünüyorum. Bildiğim bir şey var ki! Şehirlerdeki evlerimizde güven içerisinde yaşamaya o kadar alışmışız ki! Doğadan tamamen kopmuşuz. Bu güvenli ortamda kendimize yarattığımız makamların, mevkilerin, paranın, pulun doğada hiçbir değeri kalmıyor. Orada tabiatın kuralları geçerli, en büyük sorun güvenlik ve yalnızlık, güvenlik konusu bir şekilde halledilebilir fakat yalnızlığa çare yok. Zaman zaman gazetelerde nadiren de olsa doğada tek başına yaşayan kişilerin haberleri çıkar, ben yaşadığım için biliyorum, onların kendi kendilerine ya da içlerindeki diğer kişiyle konuştuklarından eminim.
Kendisine payeler yakıştıran, lüks evlerde oturup, pahalı arabalara binen, sanki o olmasa Güneş doğmayacak sananlara önerimdir, yalnız başlarına dağda iki gece geçirsinler, ne kadar zavallı ve aciz birer varlık olduklarını anlayacaklarını ve geriye döndüklerinde kendilerini iyi yönde değişmiş olarak bulacaklarını garanti ederim.
Raşit ÖZTÜRK
Yazar