Çal ve orman; handiyse bu ikili birbirinin mütemmim cüzü yani ayrılmaz parçasıdır. Her yerde orman var, ağaçlandırma va...
Çal ve orman; handiyse bu ikili birbirinin mütemmim cüzü yani ayrılmaz parçasıdır. Her yerde orman var, ağaçlandırma var, ama Çal ve Çalın insanı bunu özel ormancılık vasfında yapması ile tüm Türkiye’den ayrışır. Akkent’deki çocukluğum, karşı köy Süller’in yamaçlarındaki koruluk alanı kıskanmakla geçti. Sadece kıskanmadık, biz de köyümüzün kenarına ilkokul öğretmenlerimizin rehberliğinde ağaç diktik. Diktiğimiz ağaçların etrafına da işaret koyduk çocuk aklımızla, ama gel de şimdi bul o işaretleri. Ne yaparsın insanoğlu illaki dünyada bir dikili ağacı olsun, yani kendinden bir iz kalsın ister.Özel ormancılıktan devam edelim. Rahmetli Belediye Başkanı Ahmet Çökelez, Çal ilçe merkezindeki kendi arazilerine ağaç dikerek orman vasfı kazandırır. Bir kanaat önderi olarak vatandaşları da buna teşvik eder. Vatandaş da bu telkine uyar ve tarlasını dahi ağaçlandırır. Bizler de bu hikayeler eşliğinde büyüdük gittik; “Biz Çallıyız, özel orman bizden sorulur, Türkiye’de bir numarayız” diye kahve sohbetlerinde, sempozyumlarda, bildirilerde boy gösterdik durduk.
Orta ikinci sınıftım. Çal ilçe merkezinde Orman Haftası nedeniyle bir şiir yarışması düzenlendi. Türkçe öğretmenim Meral Başer’in ve idareci öğretmenlerim Nail Vural ve İbrahim Bergama’nın teşviki ile ben de katıldım. Köyümüzden rahmetli Hasan Kuyucak birinci ben de ikinci oldum. Ne sükse idi ama, esnaftan toplanan hediyeler bir torbaya doldurulmuş, bize törenle sunuldu.
Başkanlığını Halil İbrahim Şahin vekilimin yaptığı bir Çallılar Derneğimiz vardı bizim. Başkan ve Av Bekir Çapar liderliğinde Acıpayam yolu, Karataş köyü çıkışına varmadan hemen sağdaki yamaçları dernek adına ağaçlandırmış ve kullanımını derneğe devir ettirmiştik. Anlayacağınız özel ormanı olan tek dernek olmuştuk. Yakışır Çallıya…
Yalnız ne acıdır ki tarlasını bile ormana feda eden vatandaşa bu ormanların faydasından çok külfeti oldu. Yıllar sonra reçine almak için yapılan proje nedeniyle Çal’daki ormanları gezme fırsatım oldu. Suni reçinenin kanserojen olduğu anlaşılınca doğal reçineye bir dönüş varmış. Çal’daki ormanların vatandaşa nihayet bir dönüşü olacak dedik ama onunda arkası gelmedi. O sıralarda kulağıma çalınan vatandaş özel ormancılıktan bin pişman sözleri zamanla büyüdü gitti.
Neden pişman olmasın, tarla olarak kalsa idi karışanı görüşeni olmazdı, istediğini eker, istediği zaman nadasa bırakır, hatta kolayca satardı. Şimdi başta kesim olmak üzere, bakım, ilaçlama, koruma gibi bürokratik ve mali konular ile baş başa.
Benim, biz bu orman işini biraz abarttık söylemim bu duyumlardan önce. Bu abartı için verdiğim örnek Acıpayam ilçe merkezidir. Hadi hep birlikte 50 yıl öncesine gidelim ve bi karar verelim. İlçe büyüyor ve yapılaşma alanlarına ihtiyaç var. Büyüme ovaya yani tarlalara doğru mu olsun, yoksa yamaca yani ormana doğru mu olsun. Ben direk söylüyorum, ormana doğru olsun, çünkü yamaçlar havadar olur ve kozalak yenmez; tarlaları hububat ve sebze için koruyalım.
Bu fikrimi Türkiye Ormancılar Derneği Denizli Şubesinin bir toplantısında belirttim. Bir cevap alamadım ama Çal’daki çıkmaz onlarında gündemi imiş. Dernek tarafından hazırlanan 10 sayfalık raporu tarafıma ulaştırdılar, satır satır okudum, güzel hazırlanmış, çözüm önerileri sunulmuş, inşallah yetkililer tarafından dikkate alınır.
Sonuç olarak ve bir Çallı olarak, tabii ki de ormanları koruyalım, dağı taşı orman yapalım derim ama lütfen bunu tarlaların aleyhine bir sürece dönüştürmeyelim diye de eklerim…