DRT TV’nin yılsonu değerlendirme programları klasiktir, her yıl yapılır ve bu prog...

DRT TV’nin yılsonu değerlendirme programları klasiktir, her yıl yapılır ve bu programlara mutlaka davet edilirim. Bu yıl da davet edildim ve geçtiğimiz yıla ait düşüncelerimi ve geleceğe dair umutlarımı paylaştım. Buradan da kısaca tekrarlamak isterim;

Program yapımcısı Tolga Alp Düzgören sordu; “2021’in en önemli olayı sizce ne idi”. Bu soruya şehirden, yurttan ve dünyadan birçok örnek verilebilir ama yerel bir televizyonda iseniz, yaşadığınız şehre dair olanı bence en makbul olanıdır. Bunu biraz daha özelleştirirsek, bir akademisyen olarak, ilin en önemli kurumlarından biri olan üniversitede görev yapıyorsanız, kendi bulunduğunuz ve baktığınız pencereden değerlendirme yapmak en gerçekçi olanıdır. Bence Denizli’mizde 2021 in en önemli olayı PAÜ rektörünün değişmesidir. Sonda söyleyeceğimi başından söyleyim ki, bir yıllık izlenimime göre Pamukkale üniversitesinin 10 yıllık ataleti sonlanmış ve yeni bir dinamizm safhasına geçilmiştir. Ne demek istiyorum açalım;

Üniversite yöneticilerinden iki temel beklenti vardır. Birincisi liderlik, ikincisi ön açma ve imkan sağlama, kısacası akademik serbesti sağlama ve teşviktir. Liderlik rektörün ufku, birikimi, sosyal ve siyasi bağlantıları ile sınırlı bir durumdur. Benim bakış açımdan ikinci fonksiyon yani akademik özerklik daha önemlidir ve çarpan etkisi gösterir. Her biri alanında uzman olan akademisyenlerin kendilerini ifade etme ve gerçekleştirme anlamında tanınacak özerklik ortamı, çalışma şevkini artırır ve sinerji oluşturur.

Benim yıllara dayanan tecrübeden edindiğim tespit şudur ki; biz yönetenler ve yönetilenler olarak “izin almak; izin vermek” ile “haber vermek; haberi olmak” kavramlarını birbirine karıştırıyoruz. Yönetimin kurumu ilgilendiren gelişmelerden haberdar edilmesi işleri kolaylaştırır. Hareketin izne tabi olması hareketi frenler. Bekleme yapmadan yürümeli, hatta koşmalıyız…

Geçmişten günümüze şehrin yöneticileri ve YÖK nezdinde sorduğum bir soru vardır. Isparta Afyon, Aydın, Muğla’da da üniversite var. Biri çıksın söylesin, Denizli’deki üniversitenin bu saydığım illerin üniversitelerinden farkı nedir. Farkı olmalı mı? Elbette ki olmalı. İhracat, istihdam, gelir, üretim, turizm, kısacası gelişmişlik endeksi bakımından Türkiye’nin ilk 10 ili arasında olan bir ilde bulunacaksınız ama bu kriterler bakımından çok gerinizde bulunan illerin üniversitelerinden ayırt edici bir özelliğiniz olmayacak, bu kabul edilebilir değil.

Denizli bir sanayi ve ihracat kenti olduğuna göre buradan devam edelim. Yıllarca bu ilde üniversite sanayi işbirliği başlıklı toplantılara katıldım. Bunların sanayi odası tarafından organize edilenlerinde akademisyenleri göremedim, üniversite tarafında organize edilenlerinde sanayicileri göremedim. Neden acaba? Banan sorarsanız, tabiri caiz ise yalama olan bu konunun artık insanlarda bir heyecan ve motivasyon yaratamadığı, yani inandırıcılığını kaybettiği yönündedir.

Şimdiki yönetimde farklı bir yaklaşım görüyorum. Sanayi ve ticaret odaları ve diğer STK’lar ile protokoller imzalanıyor. Bu protokollerin kimi akademisyenlere, kimi öğrencilere yönelik. Örneğin sonuncusu, bir iş fikri olan öğrencileri desteklemek amacıyla Sanayi ve Ticaret odalarının oluşturduğu fon. Yani demem o ki ortada panel, temenni, söylemden ziyade fiili bir durum var.

Kısacası PAÜ’de rektör değişikliği ile ortaya çıkan yeni dönemden umutluyum.

Biliyorsunuz eskiden rektör atamaları öncesi eğilim yoklaması yapılırdı. Ben de birkaç defa aday olmakla rektörlük seçimlerinde dolaştım. Bana sorulurdu; “hocam projeleriniz neler. Tabii ki benim de üniversiteye, şehre ve ülkeme dair bazı projelerim vardı, ama benim en büyük projem akademisyenlerin kendi alanlarında kendilerini ifade edebilmelerinin önünün açılması, yani onların projelerinin desteklenmesidir derdim. Ben PAÜ’de bu anlayışın ayak izlerini görüyüm, inşallah hep birlikte çok güzel bir mesafe kat edeceğiz.


Not; Yukarıdaki gözlemlerimi ve düşüncelerimi toplum içinde de paylaşıyorum. Bana veya Rektör’e yapılan eleştiri atanma şekli. Cevabımı buradan tekrar etmem gerekirse, atama bir sistem sorunu ve bu yönteme itirazımız baki ve ayrı. Ama biz olan üzerinden ve olgu üzerinden önümüze bakar isek üzüm yeriz.