Son günlerde yurdum insanının gündemindeki en önemli konulardan birisi, sebze, meyve ve bilumum gıda maddelerindeki pahalılık. Özellikle Ayçiçek yağının beş litresinin yüz liraya yaklaşması ve hükümet adamlarının bu artışın önüne geçebilmek için PTT ye Ayçiçek yağı sattıracak olması.
Köy kökenli olduğum için bu haber beni çocukluğumun o güzel günlerine götürdü. Biz çocukluğumuzun ilk zamanlarında Ayçiçek yağı falan bilmezdik, tarlalarımızda kendi ürettiğimiz haşhaşları, köyde elle döndürülen bir merdaneden ibaret olan makinede sıktırır, çıkan yağı şişeye koydurur, posasını da bir çömleğe doldurur eve gelirdik. Sıvı yağ ile kızartmalar yapılır, haşhaş posasını da yufka ekmeğine sürer üzerine toz şeker eker ve dürünerek afiyetle yerdik. Zaten kurban bayramında kavrulup çömleklere konarak dondurulan katı yağ ile pişerdi yemeklerin çoğu, sıvı yağ ile tanışmamız ilkokul yıllarımızda oldu. Amerikan Marshall yardımları neticesinde her sabah okulda kazanlarda süt tozu kaynar ve bize zorla içirilirdi (çok pis kokardı). ‘’ben içmem’’ diyerek trip atan ve psikolojileri bozulan çocukların da öğretmenler o zamanki yöntemlerle psikolojilerini bir güzel düzeltirlerdi. beş litrelik tenekelerde sıvı yağ verilirdi her öğrenciye. İçindekinin ne yağı olduğunu hala bilmiyorum, o yağları kullandı annelerimiz. 1970 li yıllarda haşhaş ekimi hükümet tarafından yasaklanınca köylü mecburen Ayçiçek yağı almak zorunda kaldı. Hatırımda kaldığı üzere ilk zamanlar damak tadımıza pek uymadı, hatta Ayçiçek yağı yiyenler genelde fakir aileler idi, durumu iyi olanlar tenekelerde satılan Vita marka katı yağ veya zeytinyağı yiyorlardı.
Şimdi çocuklarıma biz çocukken sıvı yağ bilmezdik ürettiğimiz haşhaşlardan çıkarttığımız yağı yerdik desem önce haşhaşın ne olduğundan başlayıp uzun uzun anlatmam lazım fakat yine de anlayabileceklerini pek sanmam.
Sonradan bu Ayçiçek yağı herkes tarafından kullanılır oldu, çocukluğumda bizim de tarlamıza ektiğimizi hatırlıyorum, şimdi ne oldu da fiyatlar bu kadar arttı ve yurdum insanının en önemli gündem maddesi oldu.
Bu konuyu Google amcaya sorup biraz araştırma yaptım, ülkemizin Ayçiçek üretimi bize yetmediği için ithal ediyormuşuz. Ham ayçiçeği yağının tonunu 800 dolardan alır iken Pamdemi dolayısı ile ithalat yaptığımız ülkeler fırsatçılık yapıp “ Nasıl olsa bunların üretimi yetersiz, el mecbur alacaklar bizde fırsat bu fırsat fiyatı katlayalım” deyip 1200 dolara kadar çıkarmışlar.
Dünya ayçiçek ithalatının %37 sini tek başımıza bizim yaptığımızı, tüm Avrupa’nın tamamından fazla Ayçiçek yağı ithal ettiğimizi öğrenince şaşırdım ve yine çocukluğuma döndüm. Bize tarımda kendi kendine yeten Dünyanın yedi ülkesinden biri olduğumuz okutulmuştu, aradan geçen 45 yılda ne oldu da bu hale geldik inanamıyor insan. Memleketimin toprakları mı küçüldü, yoksa yurdum çiftçisi Ayçiçek ekmekten zarar ettiği için mi vazgeçti de bu hale geldik bilemiyorum.
Köye dönüş yapıp boş duran tarlaların hepsine Ayçiçek ekesim geliyor inanın. Buraya bir Nasrettin hocası fıkrası koyalım ve yazının kuyruğunu düğümleyelim. Nasrettin Hoca bir gün ata binmeye kalkmış, ne kadar uğraştıysa bir türlü becerememiş, ‘’Ahhh, ahhh beni birde gençliğimde görecektiniz’’ Sonra etrafına bakınmış ve kimseler olmadığını anlayınca, kendi kendine gülerek ‘’Ahhh Nasrettin, biz senin gençliğini de biliriz ya’’’ demiş. O hesap köy o bildiğim köy değil, ben ise o eski Raşit değilim artık, vakit çok geç.
Hükümet adamları bu durumun elbette bir çaresini bulacaklar ve sorunu tez zamanda çözecekler diye ümit ediyorum.
Köy kökenli olduğum için bu haber beni çocukluğumun o güzel günlerine götürdü. Biz çocukluğumuzun ilk zamanlarında Ayçiçek yağı falan bilmezdik, tarlalarımızda kendi ürettiğimiz haşhaşları, köyde elle döndürülen bir merdaneden ibaret olan makinede sıktırır, çıkan yağı şişeye koydurur, posasını da bir çömleğe doldurur eve gelirdik. Sıvı yağ ile kızartmalar yapılır, haşhaş posasını da yufka ekmeğine sürer üzerine toz şeker eker ve dürünerek afiyetle yerdik. Zaten kurban bayramında kavrulup çömleklere konarak dondurulan katı yağ ile pişerdi yemeklerin çoğu, sıvı yağ ile tanışmamız ilkokul yıllarımızda oldu. Amerikan Marshall yardımları neticesinde her sabah okulda kazanlarda süt tozu kaynar ve bize zorla içirilirdi (çok pis kokardı). ‘’ben içmem’’ diyerek trip atan ve psikolojileri bozulan çocukların da öğretmenler o zamanki yöntemlerle psikolojilerini bir güzel düzeltirlerdi. beş litrelik tenekelerde sıvı yağ verilirdi her öğrenciye. İçindekinin ne yağı olduğunu hala bilmiyorum, o yağları kullandı annelerimiz. 1970 li yıllarda haşhaş ekimi hükümet tarafından yasaklanınca köylü mecburen Ayçiçek yağı almak zorunda kaldı. Hatırımda kaldığı üzere ilk zamanlar damak tadımıza pek uymadı, hatta Ayçiçek yağı yiyenler genelde fakir aileler idi, durumu iyi olanlar tenekelerde satılan Vita marka katı yağ veya zeytinyağı yiyorlardı.
Şimdi çocuklarıma biz çocukken sıvı yağ bilmezdik ürettiğimiz haşhaşlardan çıkarttığımız yağı yerdik desem önce haşhaşın ne olduğundan başlayıp uzun uzun anlatmam lazım fakat yine de anlayabileceklerini pek sanmam.
Sonradan bu Ayçiçek yağı herkes tarafından kullanılır oldu, çocukluğumda bizim de tarlamıza ektiğimizi hatırlıyorum, şimdi ne oldu da fiyatlar bu kadar arttı ve yurdum insanının en önemli gündem maddesi oldu.
Bu konuyu Google amcaya sorup biraz araştırma yaptım, ülkemizin Ayçiçek üretimi bize yetmediği için ithal ediyormuşuz. Ham ayçiçeği yağının tonunu 800 dolardan alır iken Pamdemi dolayısı ile ithalat yaptığımız ülkeler fırsatçılık yapıp “ Nasıl olsa bunların üretimi yetersiz, el mecbur alacaklar bizde fırsat bu fırsat fiyatı katlayalım” deyip 1200 dolara kadar çıkarmışlar.
Dünya ayçiçek ithalatının %37 sini tek başımıza bizim yaptığımızı, tüm Avrupa’nın tamamından fazla Ayçiçek yağı ithal ettiğimizi öğrenince şaşırdım ve yine çocukluğuma döndüm. Bize tarımda kendi kendine yeten Dünyanın yedi ülkesinden biri olduğumuz okutulmuştu, aradan geçen 45 yılda ne oldu da bu hale geldik inanamıyor insan. Memleketimin toprakları mı küçüldü, yoksa yurdum çiftçisi Ayçiçek ekmekten zarar ettiği için mi vazgeçti de bu hale geldik bilemiyorum.
Köye dönüş yapıp boş duran tarlaların hepsine Ayçiçek ekesim geliyor inanın. Buraya bir Nasrettin hocası fıkrası koyalım ve yazının kuyruğunu düğümleyelim. Nasrettin Hoca bir gün ata binmeye kalkmış, ne kadar uğraştıysa bir türlü becerememiş, ‘’Ahhh, ahhh beni birde gençliğimde görecektiniz’’ Sonra etrafına bakınmış ve kimseler olmadığını anlayınca, kendi kendine gülerek ‘’Ahhh Nasrettin, biz senin gençliğini de biliriz ya’’’ demiş. O hesap köy o bildiğim köy değil, ben ise o eski Raşit değilim artık, vakit çok geç.
Hükümet adamları bu durumun elbette bir çaresini bulacaklar ve sorunu tez zamanda çözecekler diye ümit ediyorum.
Raşit ÖZTÜRK
Yazar
Yazar