Artık bizlere İzmir’den haberler veren Şe...

Artık bizlere İzmir’den haberler veren Şerif Kutludağ hoca, 02 Ekim 2021 tarihinde, Afrikalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneğinin düzenlediği “14. Uluslararası Dana Bayramı”ndan bahisle, Türkiye’deki Afrika’lılardan bahsetmişti. Yazısının başlığını “Bizim Afrikalılar” koymasına sebep, kastettiği vatandaşların senin benim gibi Türkçe konuşan, anadan atadan Türkiye doğumlu siyah vatandaşlarımız olması. Yazısını okur okumaz benim de bu konuda bir yazı ile yazdıklarını tamamlamam lazım diye düşündüm. Önce Şerif Hocanın yazısını özetleyelim; Dana Bayramı’nı tanıtan broşürü okuyunca o ana kadar bilmediğimiz bilgilerle karşılaşıyor ve şaşırıyoruz: Bunlardan birincisi; Osmanlı Devletinin Mısır ve Kuzey Afrika fethinden sonra çok sayıda Afrikalı gencin İstanbul, İzmir ve Muğla’ya getirilmiş olmasıydı. Sonraki yüz yıllarda çeşitli sebeplerle Afrika’dan gelenler Torbalı, Ödemiş, Bayındır, Selçuk, Salihli, Dalaman, Söke, Köyceğiz, Marmaris, Aydın, Nazilli vb. tarım işçisi olarak yerleşmişlerdir. Yıllar önce Hayati İNANÇ ile CSA Vakfının çıkardığı “Geçmişten Günümüze DENİZLİ yerel Tarih ve Kültür Dergisi” için Ankara’da yaptığımız röportajda Afrika’dan Türkiye’ye iki şekilde insan gelişini şöyle anlatmıştı: İngilizler, Osmanlı’dan kopardıkları kapitülasyonlarla  Türkiye’nin sıcak Ege ovalarında pamuk ekiminde çalıştırmak üzere Afrika’dan köle olarak insanlarımızı getirmişti: Oysa Osmanlı atalarımız, köle azat etmenin sevabına inanarak bu sevaptan yararlanmak için Hac sırasında satın aldıkları köleleri Türkiye’ye getirdiklerinde azat etmişler/serbest bırakmışlardır. İşte, Sudan’dan Arabistan’a köle olarak getirilenler arasında olan benim dedelerimi orada satın alan Çameli yöresinden hacca giden hacılar Çameli’ye geldiklerinde bir süre sonra azat etmişler/serbest bırakmışlardır. İşte benim atalarım ve kökenim de budur. Şimdi gelelim bendeki hikayeye; Benim çocukluğum, Çal-Akkent (Zeyve) köyünde, ailemin hizmetindeki siyahi hizmetçinin hikayelerini dinlemekle geçmiştir. Bunların ekseriyeti korkmak ve korkutmak üzerine kuruludur. Anladığım kadarı ile biraz iri kıyım,  anlayışı kıt, hiperaktif ya da bizim oraların tabiri ile kaynaşık biridir ve adı Deli Eminağa’dır, evlenmemiştir. Ağa lakabı, Ağalar sülalesinin bir ferdi olarak görülmesinden dolayıdır. Onu bizlere anlatanlar bir kere olsun köle tabirini kullanmamıştır.  Bu siyahi hizmetçinin kimliğini hep merak edegelmişimdir. Yıllar sonra PAÜ’de hekim olarak hizmet vermeye başladım. 1995 yılı olması lazım, polikliniğe siyahi bir hasta geldi. Muayene ettim, tedavisini düzenledim ve hekim hasta ilişkisi sonlanınca nereli olduğunu sordum. Sarayköy Tosunlar’danım deyince, onu sormuyorum köken olarak nerelisin dedim. Anlattı; “Osmanlı zamanında hacca gidenler tarım işinde çalıştırmak üzere işçi getirirmiş. Hatta bu bir zorunluluk imiş. Bizi, Sarayköy ovasındaki arazilerinde çalıştırmak üzere Tavaslıoğu getirmiş. Bu yıllara dayanan bir gelenek olduğu için Hac bölgesindeki Afrikalılar bu hicreti bilhassa istermiş.” Arap Niyazi’ye bendeki hikayeyi anlattım. Biliyorum dedi ve devam etti; “O bizim akraba idi, Tavaslıoğlu getirdiği işçilerden birini de akrabası Zeyve Ağalarına vermiş.” Bendeki hikaye tamamlanmış oldu. Tavaslıoğlu ile akrabalığın, Zeyveli İbrahim Ağa’ya eş olarak verilen, Tavaslıoğlu’nun kızından olduğunu zaten bilir idim. Heyecanlandım, bir an bu siyahi vatandaşa sarılasım geldi, hani insan kardeşine, akrabasına sarılır ya işte öyle. Sonraları dikkat eder oldum. Tavaslıoğlu’nun merkezi olan Medet köyü civarında gelen vatandaşlarımızın melez fizyonomilerine ve dahası Ege’nin ova yerleşimlerinden gelen insanlara. Bizim geçmişimizde kölelik, azatlık diye bir kavram var mıdır hakikaten merak ediyorum. Hadi o tarihlerde, tarlada boğaz tokluğuna çalışan işçiyi azat edelim, ne yapacak, ne yiyecek, nerede barınacak. Yani demem o ki, hadi sen azatsın denildiğini, gidiyorum diyene de nereye denildiğini sanmıyorum. Şerif hocam yazısının başlığını “Bizim Afrikalılar” koymuş ya, ben bi ileri gideyim. Afrika bizim gen havuzumuza katkıda bulunmuştur, tam da bu noktada Türklüğün tanımına bir referans yapalım. Türk genetik bir ırkı tanımlamaz, Türklük kültürel bir tanımdır, Türklüğün töresine bağlı olan herkes Türktür. Nitekim bu vatandaşlarımız için Türk Milliyetçisi bir partinin taraftarı olmak, Türkiye’de hayatın olağan akışı içinde bir durumdur. Tarihimizin satır araları, insan hikayeleri önemlidir; size anlatılanı değil, yaşanmışlıkları görürüsünüz…