Şimdiki gençlere bizim zamanımızı anlatmanın ne kadar zor ola...
Şimdiki gençlere bizim zamanımızı anlatmanın ne kadar zor olabileceğini tahmin edersiniz. İlkokulda ya da ortaokulda öğretmenin verdiği ödevi yapabilmek için köyden ilçe de bulunan kütüphaneye gitmek ve oradaki binlerce kitabın arasından verilen ödevin cevaplarını bulabilmek bile büyük maharet işiydi. Köyden ilçeye gelmiş, hayatında hiç kütüphane görmemiş bir çocuğun oradaki halini gözlerinizin önüne getirin. Bilgiye ve okumaya olan açlığımızı o zamanlar, okul kitaplığından aldığımız kitapların yanında, dışarıda bolca bulunan fotoroman, Teksas, Tommiks, Zagor gibi resimli macera kitaplarını okumak ve bağda üzüm sergilerinde, üzerine üzüm sermek için balya halinde alınan eski gazetelerin içinden çıkan pazar eklerini ayırıp oradaki bilimsel yazıları okuyarak büyüdük bizler. O zamandan beri okuma aşkımız hiç sönmedi.
Vakit tamama ermiş, evlenmiş ve bir aile kurmuştum. Bir iken, iki kişi olmuştuk. Henüz erken olmasına rağmen ileride çocuğumuz olur ve cahil kalır diye korkumuzdan. 1990 lı yılların başında, çığırından çıkmış olan gazetelerdeki hediye dağıtma furyasına kendimizi kaptırmıştık. Gazete sayfasında yayınlanan Ansiklopediler, Dünya klasikleri kitapları, tencere tava, çatal, kaşık, elektronik eşya, televizyon vb. kuponlarının sadece eğitimle ilgili olan kuponları toplamaya başladık. Sabah gözümüzü açar açmaz ilk işimiz gazete bayisine koşup kuponunu kestiğimiz birkaç tane gazeteyi tükenmeden almak olurdu. Amacımız gazete okumak değildi elbet, kuponunu kestik mi? şükür eder gerisini kilerde biriktirir, balya haline gelince de geriye bakkala satardık. Bu furya epey zaman sürdü, Dünya klasikleri romanlarının hepsini, bilinen tüm ansiklopedileri ciltlerce biriktirdik fakat bunlar o kadar yer tutuyordu ki! Evin vitrininde koyacak yer kalmadı, bakkaldan koliler edinip içlerini doldurarak üzerlerini bantlayıp kilere ya da odanın bir köşesine yığdık.
Aradan yıllar geçti çocuklarımız oldu fakat zaman çok değişmiş, biriktirdiğimiz onca kitaba ve ansiklopediye ihtiyaç kalmamıştı artık. Dünyamız hızla dijital çağa girmiş, bizim bildiğimiz eski düzen yani bilgiye ulaşmanın zor olduğu yıllar çok gerilerde kalmıştı. Çocuklarımız bir tekinin bile kapağını açıp bakmadılar. Ben yine de çok zorluklarla edindiğim sayıları yüzlerce olan bu kitapları bırakmaya veya atmaya kıyamadım. Kiradan üçüncü seferinde kendi evimize taşınırken o kitap dolu kolilerin hepsi bir bir sırtımdan geçti. İçindeki bilgilerin ağırlığından mıdır? Bilinmez, eşya taşıyan hamal ‘’Abi bu kolinin içinde ne var Allah aşkına?’’ diye sormuş ‘’Kitap var’’ cevabını alınca da, bana acıyarak bakmıştı.
Evimize yerleştikten birkaç ay sonra televizyonda güneydoğudaki okullar için kitap bağışlama kampanyası olduğunu gördüm. Günlerce tek tek elimden geçirerek itina ile hepsini kolileyip bildirilen adrese gönderdim, evimizde o kadar yer açıldı ki! Yıllarca ne umutlarla biriktirdiğimiz kitapların bir yerlerde işe yaraması, belki de bir çocuğa faydalı olma ihtimali bizi son derece mutlu etti.
Şimdi elindeki telefon, odasında laptop, tablet ile internete bağlanıp Dünya üzerindeki bilinen tüm bilgilere erişimi olan çocuklarımız neden kitap okumuyor? Diye soruyoruz birbirimize.
Okumazlar azizim! Onlar bizim çektiğimiz sıkıntıları ve bilgiye olan ulaşımın zorluklarını hiç çekmediler ki! Köyde hafta sonu tütün ya da bamya çizerek dolmuş parası biriktirip İlçeye giderek kütüphanede ödev yapmadılar. Gazete kuponu biriktirip Ansiklopedi sahibi olmadılar. Bilgiye ulaşmak çok kolay onlar için, kolay olunca da değeri olmuyor elbet. Onlar Dünyayı hep bu günkü halinde sanıyorlar.
Geçenlerde bir kahvehanenin rafında o eski ansiklopedilerden birkaçı gözüme ilişti. Önünde durup birkaç tanesini elime alıp sayfalarını karıştırdım ve kokladım, arkadaşlarım ‘’Ne yapıyorsun?’’ dediler ‘’Hiççç! bakıyorum’’ dedim ve sinsice gülümseyerek içimdeki çocuğa şöyle fısıldadım. ‘’Kupon kesip ansiklopedi ve kitap sahibi olmanın hazzına paha biçilebilir mi hiç?’’.
Raşit ÖZTÜRK
Yazar
Yazar