Okul öncesi din eğitimine imkan sağlayan düzenleme yapılmış. Sanırım gönüllü olaca...

Okul öncesi din eğitimine imkan sağlayan düzenleme yapılmış. Sanırım gönüllü olacaktır, yani isteyenin çocuğuna verilecektir. Buna kimileri karşı çıkıyor; ne bileyim laikliğe aykırı imiş, o yaştaki çocuk için pedagojik olarak uygun değilmiş gibilerden. Bizim sorunumuzun daha derin ve daha başka alanlarda olduğunu düşünüyorum şöyle ki;

Okul öncesi veya okul sırasında kimi insanlar din eğitimini çocuklarına aldırıyor zaten. Bunların en masumu devletin denetimindeki kuran kurslarında verileni. Önemli bir kısmı ise şu ya da bu cemaate mensup aileler tarafından kendi cemaat hocaları vasıtası ile yapılıyor. Benim de takıldığım yer burası. Kendi tarikatından, yani yolundan başkasını beğenmeyen hocaların elinde çocuklarımız, dolayısı ile insanlarımız birbirinden ayrışıp gidiyor. Ayrışmanın bir sonucu olarak asgari müştereklerimiz farklılaşıyor, değerlerimiz birbirimizle çatışma malzemesine dönüşüyor.

Devam edelim; ülkemizde imam hatip okulları var. Bir lisenin verdiği her türlü dersi veren ilaveten din eğitimi veren liseler. Bir zamanlar mezunlarının iş başvurularında diplomalarını sakladıkları, şimdilerde en üste koydukları liseler. Toplumsal ayrışma nasıl olur, bir toplum zamanı ve insanları nasıl böler, bu örnekte görmek mümkün. Neden biz hepimiz aynı liselerden mezun olamıyoruz, neden diplomalarımız bazen avantaj, bazen dezavantaj sebebi oluyor.

Sorunları daima çözüm önerilerim ile sunmuşumdur. Bana göre hepimizin diploması aynı olmalı. Din eğitimi almak isteyenler, gün içinde son derste, Cuma günü öğleden sonra ve Cumartesi öğleye kadar fark dersleri almalı. Din dersleri almak istemeyenler aynı saatlerde etüt derslerine kalırlar. Alınan din dersleri diploma eki olarak verilir. Böylece dinini öğrenmek gibi bir kaygısı olan çocuklarımız ile din öğrenimine uzak olan çocuklarımız aynı ortamda bulunurlar. Birbirleri ile arkadaş olmayı, mezun olduktan sonra birbirleri ile iş yapmayı, ihtiyaç durumunda birbirlerine yardımcı olma ortamı oluşur. Devam edelim;

Bu ülkede imam hatip mezunlarının hor görüldüğü ve mağdur edildiği yıllar yaşadık. O yıllarda dayanışma ihtiyacı anlaşılabilir bir durumdu. Bu nedenle “Önder” diye bir dayanışma derneğinin kurulması makul ve mantıklı idi. Sonra devran döndü, imam hatip mezunu olmak avantaja dönüştü. Ülkemizin bir numarası, en yetkilisi, Cumhurbaşkanımız bir imam hatip mezunu. Yani mağduriyet çoktan ortadan kalktı, aksine bir avantaja dönüştü. Adil olmak istiyorsak diploma avantajı ortadan kalkmalıdır. Bu süreci, Önder kendini revize ederek başlatabilir. Tarihi misyonu nedeniyle genel merkez bir kültür ve fikir aksiyonu olarak kalır, şubeler kapatılır. Herhangi bir diplomanın toplumun diğer kesimi aleyhine avantaj sağlamasına yönelik dayanışma sürdürülebilir değildir.

Ne demek istediğimi kendi dünyamdan açmak isterim. Ben Türk Ocağı toplantılarına düzenli katılan, toplantılarda konuşma yapan, mensupları ile dostlukları olan, Türk Yurdu dergisine aboneliği olmuş biriyim. İçlerinden biri sayılırım ama bana yapılan üyelik teklifini kabul edemedim. Türkiye Cumhuriyeti’nin asli unsurunun kendisini bir dernek vasıtası ile ayrıştırmasını kabul edemedim. Diğer taraftan Osmanlının son dönemlerinde, hemen her milletin ayrışmaya ve kendi devletini kurmaya çalıştığı bir dönemde kurulan, 35 adet Türk Ocağı’nın tarihi misyonunu da inkar etmek mümkün değil. Yani, bir fikir ve kültür teşekkülü olarak devamı adeta bir zaruret. Ama bugün itibari ile 100’e doğru giden şube sayısını artırmaya çalışmak ne kadar anlamlı.

Tekrarlamam gerekirse; insanlarımızın, asgari müştereklerimizden olması gereken herhangi bir değerimizin etrafında toplanıp; özellikle eğitim alanında kendilerini ayrıştırmalarını, taban genişletmeye çalışmalarını, dayanışma vasıtası ile toplumun diğer kesimlerine karşı avantaj sağlamalarını doğru bulmuyorum.