Yeni yıl, yeni yıl, yeni...
Yeni yıl, yeni yıl, yeni umutlar, mutluluklar getir bizlere. Böyle bir cıngıl kalmış hatırımda. Hayatımın büyük bir kısmını turistik otellerde çalışarak geçirdiğim için, her yılbaşı verilen klasik yılbaşı partilerinden söz etmeyeceğim.
O güzel günlerden hatırımda kalanları sizlerle paylaşmak isterim, ilk aklıma gelen gazetelerin manşetleridir, yeni yılın ilk günü kocaman bir karikatür süslerdi gazetelerin manşetlerini. Yorgun, sakalları beline kadar uzamış, beli bükülmüş, elinde baston, yaşlı bir adam. Omzunda ucu çatal, kuru bir dalın ucunda bağlı azık torbası, ömrünü tamamlamış bilinmeze doğru gidiyor. Karşısından ise, gelen yeni doğmuş çıplak, poposu bezli, tombul güler yüzlü sarışın bir bebek, ikisinin de omuzlarında çapraz asılmış üzeri o yılın ve gelecek yılın rakamlarının yazılı olduğu bir bez. Bu görüntü beni hep hüzünlendirmiştir. Eski yılın yıpratılıp gönderilişi ve yeni tap taze sıfır bir yeni yılın gelişi.
Eskiden yılbaşından birkaç gün önce, eline mikrofonu alan muhabir kalabalık bir caddenin ortasında durur ve gelen geçene.
‘’Yeni yıldan beklentileriniz, nelerdir?’’
Diye sorardı, bu soruya istisnasız tüm insanlar, kendileri için bir şey istemek ayıpmış gibi! Dünya da savaşların bitmesi, barış olması, huzur olması, açlığın bitmesi, insanların sağlık ve mutluluk içinde yaşamasını dilediklerini söylerlerdi. Yeni yılın bir diğer olmazsa olmazı, günler öncesinden tutarının açıklandığı büyük ikramiye. Bilet almak isteyen veya alan herkesin hayallerini süslediği, o zamanlar milli olan Milli Piyango İdaresinin büyük ikramiye çekilişi idi. Muhabir İstanbul un merkezinde en çok bilet satan meşhur olmuş bayinin gişesinin önünde, bilet almak için kuyruk olmuş insanları gösterir ve onlara mikrofon uzatarak.
‘’Bilet alabildiniz mi?’’
‘’Evet! Zor da olsa alabildik, çok sıra vardı, sabahtan kuyruğa girdik’’
‘’Büyük ikramiye size çıkarsa ne yapardınız’’
Yine istisnasız hepsi, önce yakın akrabalarımdan ihtiyacı olanlara yardım ederim, sonra bir kısmını fakirlere dağıtırım, kalanını da kendim ve çocuklarım için harcarım derlerdi.
İsminin açıklanmasını istemeyenleri bilmiyoruz fakat bilinen tüm ikramiye kazananlar, yukarıda belirttiğim söylemlerin aksine, ikramiye çıktığını anladıkları an, bir süre ortadan kaybolmalarıdır. Bunun nedenini şöyle izah ederim, hayal bile edemeyeceği bir para sahibi olacağını anlayan kişiyi bir korku sarar, herkesten şüphelenmeye başlar. Bu kadar parayı ne yapacağı? Nasıl saklayacağı? Can güvenliğinin olmadığı korkusu, buna sebep de eski Türk filmlerinde gördüğü sahnelerin başına gelmesinden korkmasıdır.
Bir diğer yılbaşı klasiği ise, tek kanallı televizyonda, yeni yıla girmeye az bir zaman kala. Noter huzurunda büyük ikramiye çekilişin yayınlanması, ardından yeni yıla ilk girildiği an havai fişeklerin atılma görüntüleri, Dünyanın hangi ülkelerinin yeni yıla en erken merhaba dediği ve ardından merakla beklenen adı günler öncesinden duyurulmuş olan dansözün ekrana çıkmasıydı. Çocukluğumuzda o anları televizyonun başında gözümüzü bile kırpmadan izlerdik.
Yeni yıla girmemize sayılı günlerin kaldığı şu günlerde, halkımızda yeni yıla girmenin hiç bir heyecanının kalmadığını görüyorum. Sosyal medya, geçen yılbaşı öncesi paylaştığım bir yazımı hatırlattı bana. Şöyle demişim ‘’Sevgili dostlar ben yeni yıla girmek istemiyorum, mümkün olursa bu yılda kalmaya devam edeceğim, çünkü yeni yıl bize bu yıldan daha kötü gelecek’’ Geçen yıl bilmeden espri olsun diye yazmış olduğum bu yazı 2020 nin ne? Kadar kötü bir yıl olduğunu yaşattığı bunca felaketlerle bizlere fazlasıyla gösterdi. Sosyal medyada ‘’Bitsin artık bu yıl, Tanrım bu yıl virüslü çıktı, yeniden yükler misin!’’ tarzı paylaşımları çok gördük.
Yeni yıla kısıtlamalar altında evlerimizde gireceğiz. Halkımız 2021 yılının 2020 yılından daha kötü olacağı konusunda endişeli de onun için mi? Yeni bir yıla girmenin heyecanını, umudunu ve mutluluğunu yaşayamıyor.
Yeni yılın eski yıldan daha kötü olacağı konusunda karamsar bir tablo ve belirsizlikler olsa da, yeni yıldan beklentilerimizi, umudumuzu yitirmemeliyiz, yeni bir yıl, yeni başlangıç demektir. Enseyi karartmaya gerek yok..
Raşit ÖZTÜRK
Yazar
Yazar