Mustafa Özpek aradı. Kulağı ağrıyormuş, muayenehanemde gördüm, reçetesini yazdım. Beraber Aysiad ile bir Azerbaycan seyahatimiz olmuştu, o nedenle hal hatır, iş güç soracak kadar tanışırız. İşler iyi, bir gün vakit ayır da tesisleri gezdireyim dedi. Ertelemeyelim, şimdi gezelim dedim, çıktık yola, başladı anlatmaya;
Güzelpınar köyünde bir keçi çobanın oğlu olarak dünyaya gelir. Kendi hayvanlarına sahip oldukları için gelirleri fena değildir. O yılların fena değil denilen geliri, bu yılların bir asgari ücreti kadar ancadır sanırım. Günümüzde çoğu vatandaşın bi asgari ücret kadar geliri var ama her biri gırtlağına kadar borç içinde. O zamanın insanı ayağını yorganına göre uzatır, borç nedir bilmez idi. Nitekim Mustafa abi, delikanlı olup dünyadaki gelişmelerin yönünü görünce, bir otobüs sahibi olalım demiş. Otobüsü taksitle alacak, çalıştırıp ödeyecek ama babasının kefil olması gerekiyor. Dedik ya o yıllar borç nedir bilinmeyen yıllar, kabul etmemiş babası.
İnsan hikayeleri benzerdir. Benim babam da şoförlüğünü yaptığı taksinin sahibi olmak için Almanya’ya gitmiş. Gidiş o gidiş, önce bi ev sahibi olalım, sonra çocuklar bir okusun derken 20 sene geçivermişti. Ha bir de otobüs alıp işletmek için dönenip durmuştu.
Mustafa Özpek otobüsü almak için gerekli olan parayı kazanmak için gittiği Avusturya ve Almanya’da çok uzun boylu kalmamış. Günde 16 saat çalışarak, beş yılda otobüs parasını biriktirip memlekete dönmüş. Üç ortak aldıkları otobüsü işletirken, amcasının ısrarı üzerine amcasının balık üretim çiftliğine ortak olmuş. Bizim ortaklık kültürümüz de zayıftır, evladiyelik olmaz. Nitekim ayrılmışlar. Türk insanının balık yemeyi pek sevmediğinden hareketle bayaz eşya satıcılığına başlamış.
Oğlu Yasin, bir gün dereden tuttuğu balığı evdeki küvete koymuş. Bu yaptığını bir sevinç ile babasına anlatıyor. Mustafa abi bakıyor oğlanın gözleri parlıyor, sevecek bu işi. Bu balık üretim işine kendisi soyunuyor. Birinci, ikinci derken çiftlik sayısı 10’a ulaşıyor. İyi kazanıyor ama bunu yeterli görmüyor. Yurt dışına satmalı, döviz kazandırmalı, memlekete kazandırmalı diye arayışa giriyor. Bugün için uzun yıllardır Hollanda’ya yaptığı ihracatın esasını teşkil eden, füme balık işine giriyor. Hollanda’yı Almanya, Danimarka, Belçika, Çekya, Romanya, İsveç, Norveç, Rusya, Japonya ve Çin takip ediyor. İhracat rakamı yıllık 20 milyon avroya ulaşıyor, 2023 hedefi 30 Milyon. Hali hazırda Türkiye’nin füme balık ihracatının üçte birini karşılıyor.
Yolda bunları anlatırken, Organize Deri Sanayi bölgesindeki balık yemi fabrikasına geldik. Beş katlı bir bina, Fas’tan, Trabzon’a değişik adreslerden gelen balık ve soyadan oluşan hammaddeyi, kendi füme balık fabrikasından gelen balık atıkları ile birleştirip değişik çaplarda granül yem yapıyor. Yolda bypass olduğunu ve defalarca anjiyo olduğunu anlattığı için, fabrikanın beşinci katına çıkan merdivenleri çıkarken biraz yavaştan alıyorum. Koluma girerek yürümesine bizim Çal tarafının insanından alışkınım, benim yavaş hareket ettiğimi fark edince; yoruldun mu diye sordu. Yok dedim seni yormayım diye yavaşım. Oo dedi, ben bu merdivenleri her gün birkaç defa çıkıp iniyorum. Şaşırdım, sevindim, 75 yaşında hareketlilik, tabii ki sağlığını ve dinçliğini bu hareketliliğine borçlu olmalı.
Yemleri sadece kendi çiftliklerinde kullanmıyor, Türkiye’nin dört bir tarafındaki çiftliklere de satıyorlarmış. Türkiye’nin en kaliteli balık yemini ürettiklerini söylüyor. Aynı şekilde Türkiye’nin dört bi tarafındaki çiftliklerde üretilen alabalıkları, füme balık fabrikasında işlemek üzere satın alıyorlarmış. Yem fabrikasının makine teçhizat bölümünü anahtar teslimi Çinli firma yapmış. Kaliteli ve sağlıklı balık yemi üretmek ahir ömrünü taçlandıran bir girişim olmalı. Ortağı amcasının, evi yapılırken kısa süreli kiracımız olduğu yıllarda, yeme bağlı balık ölümlerinden dert yandığını hatırlarım.
Yem fabrikasını gezmeyi bitirince Zorlu Organize Sanayi bölgesinde füme balık fabrikasına geçtik. Korona hastası bakacakmış gibi tepeden tırnağa kişisel koruyucu elbiseleri giydik. Fabrikaya balığın gelmesinden füme balık olarak çıkmasına kadar olan süreci gezdirdi. En sonunda vakumlanan balıklara Hollanda firmasının etiketi, imal ve son kullanma tarihi basılıyor. Füme balık tüketme alışkanlığımız olsa idi, buradan bir Özpek markası çıkardı diye geçirdim içimden.
Bürokrasinden dert yandı. Bu balık fabrikasını Gölhisar’daki çiftiliğin yanına kurabilmek için tam 4 yıl uğraşmış, sonunda pes etmiş gelmiş Denizli’ye. Şimdi de yem fabrikasının yanında yapmaya çalıştığı yem hammaddesi fabrikası için uğraşıyormuş.
Kendisini mühendislik fakültemizin gıda bölümünde misafir olarak dinlemiştim. O toplantıda füme balık ikram edilmişti. Oradan tadını biliyorum. Evde benden başka yiyen olmaz, bir paket hediyesin kendi adıma memnuniyetle kabul ettim.
Üretimin bazı kısımları el değmeden otomatik makinalarla yapılmakla birlikte, toplamda 200 kadar insana istihdam sağlıyor olmanın gururunu ne kadar yaşasa azdır Mustafa Özpek abim.