1994 yılında İstanbul’da...


1994 yılında İstanbul’dan Denizli’ye taşındım. Bir süre Çamkent’de kaldık ve Nevzat abi ile komşu olduk. Selamlaşır, konuşurduk ama bir ramazan daveti ile yakından tanıdım. Bizi belediyenin üstündeki işadamları lokalinde iftara davet edince şaşırmıştım. Hayatımda ilk defa bir komşum tarafından ev ortamı dışında bir yere iftara davet ediliyordum. 20 kişi kadardık. Şirketlerinin genel müdürü diyebileceğimiz Oğlu Önder ile orada tanıştık. Ev dışında iftar davetini öğrenmiştim, artık ben de çokça başvurdum bu tarza.
Denizli’deki demir çelik fabrikasını gezdirdi bana. Bu fabrikadan çıkan ürünler Amerika’ya ihraç edilmekte ve gökdelen yapımında kullanılmakta imiş. Daha sonra ihracat kolaylığı bakımından Aliağa’da limana yakın bir fabrika kurmuştu. Bu fabrikaya kendisinin talebi ile, üniversiteden bir makine mühendisi ve bir de otomasyon çalışan iki öğretim üyesi ile gözlem ziyareti yapmıştık. Otomatik paketleme makinası yapıp yapamayacağımızı soruyordu. Fabrikasının enerji ihtiyacını sağlamak üzere, fabrikadan görülen tepelere rüzgar enerjisi santralleri kurdu. Türkiye’de ilklerden olmalı. Kardemir haddecilik üretimde ve ihracatta hem Denizli’nin, hem de Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden oldu.
Sekiz yıl Pamukkale üniversitesinin işletme müdürlüğünü yaptım. Üniversitenin sanayi ile yapabileceği herhangi bir işbirliğinde kullanılacak tüm prosedürlerin yürütücüsü pozisyonunda idim. Nevzat bey dışında Denizli’den nasıl yaparız, ne yaparız diyen bir sanayiciye rastlamadım. Sadece çelik mamul otomasyonu olsa çok anlamlı olmayabilir. Mermer işine girmek istediklerinde de muhtemel yataklar, verim ve işletme teknikleri üzerine görüşmek üzere üniversitedeki jeoloji hocaları ile görüştürmüştüm. Anlayacağınız bilime, üniversite sanayi işbirliğine fiilen inanır ve bu doğrultuda hareket etmeye çalışırdı.
Hesabını kitabını iyi yapan, yardım ve bağışta bulunmayı ihmal etmeyen bir iş adamı idi. Üniversite hastanesinin plaza kısmı için Denizlili hayırseverlerden bağış talep edilirken kapısı çalınmış ve bana sormuştu yapayım mı diye. Mutlaka yapın demiştim. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığına, kendi adıyla anılan bir Anadolu lisesi yaptı. Pasvak’ı Ramazanlarda unutmazdı.
Güne ve çalışmaya sabah namazı ile birlikte başladığını biliyorum. Zira namaz sırasında ortaya çıkan başdönmesi nedeniyle hastam da olmuştu.
Kovidden özel sağlıkta yattığını öğrendim. Aradım hal hatır sordum, yapabileceğim bişey var mı dedim. İyiyim dedi, sesi de iyi geliyordu. Sağlık Müdürlüğüne beş adet solunum cihazı bağışlamıştı, Üniversiteye de yapacağım ihtiyaç çokmuş dedi. Evet yeni yeni yoğun bakımlar açılıyor ihtiyaç çok, Allah razı olsun dedim.
Bu son görüşmemiz oldu, üniversiteye kaldırıldığını öğrendim. Gelişmeleri sorumlu doktoru vasıtası ile takip ettim. Maalesef Denizli’ye ve memleketine daha çok faydası olacak bir değeri kovid illetinden kaybettik. Allah yaptıklarını takdir edecektir.  Mekanı cennet olsun. Ailesine sabırlar dilerim…
Prof. Dr. Bülent TOPUZ