Honaz’da oturuyorum. Her sabah Denizli’ye gelirken Karakurt mahallesinin tepelerinden şehre bakıyorum. Bağbaşı’ndan, Karahasanlı’ya; Hallaçlar’dan Sevindik’e Denizli tek parça...
Honaz’da oturuyorum. Her sabah Denizli’ye gelirken Karakurt mahallesinin tepelerinden şehre bakıyorum. Bağbaşı’ndan, Karahasanlı’ya; Hallaçlar’dan Sevindik’e Denizli tek parça halinde gözümün önünde. Eteklerine yaslandığı Karcı dağı silsilesine bakınca, bu dağlardan ve tepelerden kaynaklanan onlarca dere olmalı diye düşünmek için engin jeoloji bilgisine sahip olmak gerekmiyor. Gözlerim o dereleri arıyor. Bunun en temel kanıtı dağdan ovaya uzanan kesintisiz bir yeşillik şeridi olur diye düşünüyorum. Dikkatlice bakıyorum, Pamukkale üniversitesini Bağbaşı mahallesinden ayıran dere dışında bir tane dağdan ovaya uzanan yeşillik şeridi yok. Burasının yeşil kalmasının sebebi Sarayköy’e giden içme suyunun pompaj istasyonu olmasından kaynaklanıyor. Yoksa yeşili koruyalım, dereden uzak duralım anlamında değil.
Giresun’daki sel felaketinden sonra dereler bir kere daha gündeme geldi. Bilemedik bu dere yataklarının kıymetini. Kendimce hayal ediyorum;
Doğal dere yataklarının 50-100 metre sağı ve solu yapılaşma yasağı getirilmiş. Sonra bu alan dere yatağına kadar teraslanmış. Teraslanan düzlüklere çocuk parkı, kafeler, yürüme ve bisiklet yolları, mini spor alanları yapılmış. Karşıdan karşıya geçmeye yarayan dekoratif köprüler yapılmış, biri çelik, biri traverten kesme taş, biri beton, biri ağaç ve her biri zarafette diğerini aşmaya çalışan. Yapılaşma yasağından sonra önce az katlı, bunların gerisinde çok katlı sıralanan konutlar, bu geniş ve kesintisiz rekreasyon alanına bakıyor. Yani balkonuna oturduğunda bir çay içtiğine, yorgunluk attığına değen konutlar. Mahalle aralarına yasak savmak kabilinden başkaca yeşil alanlar ayırmaya da ihtiyaç kalmamış. Ne demek istiyorum bi resimle destekleyim dedim, ama bulamadım. En azından internette yok. Sadece sanal bir çalışma bulabildim.
Biz bu derelerin bırakın kenarlarını, tam yatağının üstüne bile yol ve konut yaptık. Yeşil alan diye bölük pörçük araziler bıraktık mahalle aralarında.
Topoğrafya ile başladık öyle devam edelim. Bilim der ki, dağların yamacına kurulan kentlere, battı çıktı yollar ve kavşaklar yapılmaz. 50 yılda bir yağan yağmur gelir, bu kavşakları doldurur ve bu sizin felaketiniz olur. Topoğrafya nedeniyle bu yağmur da illaki gelir. Bu şehirlerde kavşak geçişlerinin viyadüklerle sağlanması gerekir. Bizim de Denizli’de böyle bir viyadük kavşağımız var EGS parkın orada. Hah işte o viyadük oradan Denizli’ye girecekti, Üniversite kavşağını geçerek uygun bir yerde Acıpayam yoluna dahil olacaktı. Hafriyat yok, istinat duvarı yok, maliyeti battı çıktılar ile aynı olurdu sanırım.
Tabii ki bu Denizli’mize mahsus bir durum değil. Yeşil ile anılan Bursa’ya gitmiştim geçtiğimiz yıllarda. Orhan Gazi türbesinin oradan şehre bak ve otur ağla halimize.
Gördüğüm, anlattığım hiçbir şey benim keşfettiğim ve bilinmeyen değil. Hepimiz bu garabetin farkındayız ama uygulamada değişen bişey yok. Neden acaba?..
Not; Bu yazım 31 Ağustos 2020 de Denizli Gazetesindeki köşemde yayınlandı. Sağnak yağışlar başlayınca hatrıma geldi...