Atatürk'ün "Yurtta sulh cihanda sulh" düsturu, kendini çağımıza dayatıyor.
Biz Cumhuriyet ve Atatürk üzerine sürekli muhasebe içinde olduğumuzdan olsa gerek, 100. Yıla yakışır şöyle üniversitelerin ilgili bölümlerinin gerek tezler, gerekse paneller ve sempozyumlar vasıtası ile yıl boyu bu konuda tespitler yaptıkları, neredeyiz, nerede olmalıyız, o halde ne yapmalıyız sorularına cevap aradıkları ve bugünden yarında raporlar sundukları bir süreç yaşamadık.
Cumhuriyetimizin 100. Yılı vesilesi ile 29 Ekim haftasında, Atatürk ve Cumhuriyet’in önemine dair birçok toplantı, TV programı, söyleşi dinledik. Bildiklerimizi hatırlamış, bilmediklerimizi öğrenmiş olduk. Bilgi ve bilmek önemlidir, sağlam kaynaklardan öğrenmek daha önemlidir. Atatürk ve Cumhuriyet üzerine tarihi, kültürel ve sosyolojik etkileri anlatabilecek yeterince bilim insanı yetişmiş olmasını bile, Cumhuriyetimiz adına bir başarı hikayesi olarak değerlendirebiliriz.
Cumhuriyetin milletimize yaraşır üstün niteliklerini ve Atatürk’ün ne büyük bir lider olduğunu anlatmak için kullandığımız referanslarımız olan; Atatürk’ün bir lider olarak ortaya çıkış süreci; Cumhuriyet’in ilan edildiği dünya ve Türkiye’nin zor koşulları; Cumhuriyet devrimlerinin ruhu; Atatürk için yabancılar ne dediler; Atatürk’ün “bilim ve fen” üzerine kurulu manevi mirası gibi belli başlı konu başlıkları, değişik disiplinler ve entellektüeller tarafından, değişik bakış açıları ile ifade edilerek vurgulanmakta.
100. yıl Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına bakıyorum da, niyet okumaları bir kenara bırakırsak, koro halinde Cumhuriyet’in faziletini, Atatürk’ün büyüklüğünü anlamış gibiyiz. Daha on yıl öncesine kadar, “90 yıllık reklam arası” sözü ile kendini ifade eden, 100. Yılda cumhuriyet ile bir hesaplaşmanın olacağı beklentisinden ve çatışmasından nasıl buraya geldik üzerinde biraz durmak lazım.
Bunun için Cumhuriyet’in kurulduğu ve takip eden yıllara bakmak lazım. Cumhuriyet’in saltanata, hilafete rağmen ve Osmanlı’ya reddiye olarak kurulmuş olmasının muhalif bir kesim ortaya çıkarması doğal bir süreç. Arap harflerinin bırakılması; Ezanın Türkçe okunma teşebbüsü; Hilafetin hala en azından İslam dünyasında bir anlamı varmış gibi empoze edilmesi gibi at başı konular ile Cumhuriyet’e ve Atatürk’e muhalefet, muhafazakar kesimde bir taban bulmuştur.
Muhafazakarların iktidar olması ile birlikte derinliği olmayan, anlamından kopuk bu düşünceler dünyanın ve Türkiye’nin dayattığı gerçekler karşısında sönüp gitmiştir. Bu neticeye ulaşmada, Atatürk’ü kullanarak, nüfuz elde etmeye çalışırken toplumun diğer kesimini irrite edenlerin sinmesi ile, Atatürk’ün herkesin atası olmasının da etkisi olmuş olabilir.
Latin alfabesine geçiş sürecinin Osmanlı’ya dayandığını öğrenmek bazılarımız için sürpriz olsa gerek. 15 Temmuz ile tarikat yapılanmalarına mesafeli durulması gerektiğinin mantıksız olmadığını ve laik hukuk devleti siteminin önemini yaşayarak gördük.
Türkiye’de İslamcı bir iktidarın olması, İslam ülkeleri ile ilişkilerimizi artırmamış, aksine İran, Suriye, Suudi Arabistan, Mısır, BAE gibi ülkeler ile düşmanlık seviyesinde çatışmalarımız olmuştur. Yakın coğrafyada oyun kurma niyetlerimize karşılık, Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” düsturu gelmiş kendisini dayatmıştır. Ukrayna-Rus savaşında barış dili kullanarak dünyanın geri kalanından ayrışan; Filistinlilerin maruz kaldığı vahşet ve bu vahşete karşı aynı barış dili ile karşı duran, yani Atatürk’ün düsturuna uygun davranışımız bizi insanların vicdanında dünyanın en saygın ülkesi olmaya doğru götürmektedir. Bunu varsın hakim devletler ve medya görmesin, bizim başı dik olmamız ülkemiz ve geçmişimiz ile gurur duymamız büyük bir moral değerdir.
Kısaca demek istiyorum ki; Cumhuriyet ve Atatürk sevdası hep canlı olanlara ilaveten, acaba şüphesi ile yaklaşanların da gerçekleri kabul ederek, bayram coşkusuna katıldıkları bir 100. Yıl kutladık. Cumhuriyet ve Atatürk kuruluş döneminde yaptıkları ile, geleceğe bırakılan miras ile, anlatıla anlatıla bitiremeyecek kadar büyüktür ama cumhuriyet ve Atatürk’ün asıl büyüklüğü kendisine mesafeli duranların, başka alternatif arayanların, eskiye özlem duyanların da kabullenmek zorunda kaldığı bir gerçeklik olmasıdır. Cumhuriyetimizin nice 100 yılları olsun dilerim.
Cumhuriyetimizin 100. Yılı ve Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. Atatürk’ü minnetle ve özlemle yad ederim. Yaşasın Türkiye Cumhuriyet’i.