Tarık Akan’ın bu dünyadan göçmesi üzerine bir yazı yazdım. Akan, yazının öznesi olmaktan ziyade nesnesi idi. Yani yazım bir sanatçı güzellemesi ya da yergisi değildi. Asıl vermek istediğim mesajı aşağıdaki paragrafta bulmak mümkün.
“Bizde adettendir sanatçı, edebiyatçı, yazar, çizer ve dahi siyasetçi aktif üretimden çekilmiş ise çenesine vurur. Bir taraftan toplumun fay hatlarını dillerine dolarken, diğer taraftan türlü şaklabanlıklar yapmaktan geri durmazlar. Kişinin tam karşısında olanlar bile söz ve eylemleri gündeme taşıyarak propaganda ve provokasyona alet olurlar. Tarık Akan aramızdan sessizce ayrılmayı seçmiştir. Ardından konuşan bazı sevenleri ve sevmeyenleri ise onun gidişindeki bu zerafeti anlamamış olacaklar ki, sahneden rol kapmaya çalışmaktan geri durmadılar.”
Tarık Akan dünyaya sol ideolojik pencereden bakan biri idi. Bu bakımdan milliyetçi muhafazakar dünya görüşüne sahip olan benimle herhangi bir örtüşmesi yok. Ardından devrimci bir kahraman yaratmak isteyenler olduğu gibi, neden rahmet dileniyor diye soranlar da oldu. Devrimciliği için bir duruşu vardı hepsi bu diyeyim. Allahtan rahmet dilemeye gelince; sol öğreti ve diyalektik kişiyi ateizme sürükleyebilir. Teoride bu vardır, ancak gerçekte ne kadar vardır bilemeyiz. Birisinin inanç dünyasını sorgulamanın bana düşmeyeceğini yirmi yıl önce yaşayarak görmüş biriyim. Şöyle izah edeyim;
Ailecek de görüştüğümüz sol siyasetin içinde, popüler ve aktivist bir aile vardı. Aile ile sohbetimiz daha beşinci dakikasına varmadan tarikatların tehlikesi, dincilerin amaçları, dinin siyasete alet edilmesine gelirdi. Sanırdım ki bu ailenin bir tek gündemi var, o da din ve dindarlarla mücadele. Bir gün hanımefendi baş dönmesi şikayeti ile bana muayeneye geldi. Ben hastalığın hikayesini almak için bazı sorular sorarken, kızı şöyle deyiverdi. “Anne hani secdeye vardığında doğrulurken oluyor ya.” Hanımefendi gayri ihtiyari kızını kenara çeken bir el hareketi yaptı, ben de bu sözleri ve hareketi görmezden gelerek muayeneme devam ettim. Hiç namaz kıldığını görmemiştim, demek ki, O da görünsün, bilinsin istemiyordu. O andan itibaren insanları görünür ve bilinir halleri ile yargılamaktan vazgeçtim. Hani bu konularda sarf edilen bir söz vardır; O benimle Allah arasında diye.
Evet, bu ülkede hac ibadetini Araplara para kazandırmak olarak görenler var; imanlarının gereğini gizliden yaşayıp, görünür kılınan her eylemi dincilik sayanlar var; nerde durduğunu kılık kıyafeti ile ortaya koymakla yetinmeyip herkesi kendi dar çerçevesi içinde görmek isteyenler var; yaratandan dolayı yaratılanı hoş görenler var.
Birlik beraberlik isteklerinin en fazla dillendirildiği şu günlerde bu nasıl sağlanacak diye kendi kendine soranlarla bu yol gidilir. Yoksa, içinde bulunduğumuz süreçte farklılıkları ötekileştirmemiz ve ötekileştirdiklerimizi kendi varlığımızın ifade aracı olarak kullanmaya devam etmemiz halinde, fay hatlarını derinleşecek ve yırtılmaya neden olacaktır.
Not; Eylül 2016 tarihli Denizli Gazetesi köşe yazımdır.