Ciğerlerimiz yanıyor, hem de hiç olmadığı sayıda ve genişlikte, tüm ülke bu durumu konuşuyor. Ben de ne gördüm, ne okudum, ne anladım bi yazıya dökeyim dedim.


Yılın bu mevsiminde neredeyse tüm dünya orman yangınları ile uğraşıyor. Her ülkenin başında bir pkk belası olmadığına göre yangınları doğrudan pkk ya atfetmek doğru değil ve hatta bu örgütün propagandasına hizmet edebilir; aklında olmayanı aklına getirebilir; delil ile konuşmak ve sakin olmak gerekir. Vatandaşların arasında husumet oluşturmanın anlamı yok. Nasıl hatalı sollama, alkol, uykusuzluk gibi önlenebilir sebepleri vurgulamak yerine, trafik canavarı tabiri ile kazaların sonucu ile ilgilendi isek; cam, izmarit, piknik, anız yakmak gibi önlenebilir sebeplere vurgu yapmak yerine vatan haini söylemine sarıldık gibi.

Yangınlar eninde sonunda kontrol altına alınacak. Bizdeki ormanların ağaç, toprak ve iklim yapısı nedeniyle ormanlarımızın kendiliğinden yeniden uyanan ve orman vasfı kazanan bir genetiği var diyor konunun uzmanları. Milyonlarca yılın endemik bitkileri sayısız yangın geçirdi, her seferinde yeniden dirildi diyorlar.
Demek ki bizim öncelikle minimum hasarla bu işten sıyrılmak için çalışmamız, asıl önemlisi de yangından zarar gören insanımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Daha sonra sabotaj terör dahil sorumluların tespiti ve nihayet yanan orman alanlarına sahip çıkarak talan edilmesini engellemek gerekiyor.

Her yangında olduğu gibi söndürmekle ilgili tartışmalar, bu sefer daha fazla ciğerimiz yandığı için olsa gerek en üst perdeden devam ediyor. Muhalefet ve vatandaş, yetersiz dedikleri uçak sayısı üzerinden eleştiri yapıyorlar. Tarım bakanı ve yetkililer konuşuyor ve ben de konuşulanları bilim ve akıl süzgecinden geçiriyorum, şöyle ki;
“Ege ve Akdeniz bölgelerimiz yapı itibari ile uçak ile yangın söndürmeye müsait değil, dağlık arazilerde helikopter kullanımı daha uygun. Bu tespitten hareketle helikopter filosu 38’e çıkarıldı. Uçaklar sadece geniş su yüzeylerinden su alabilirken, helikopterler her göletten su alabiliyor, son yıllarda gölet sayılarımız da oldukça artmış durumda. Uçaklar geniş bir alana su serperken, helikopterler nokta atışı yapabiliyor. THK’nın uçakları eski, uçuş sürelerini doldurmuşlar. Üstelik bunların kapasiteleri 5 ton civarında, helikopter saatte sekiz defa doldur boşalt yaparak 20 tona ulaşabiliyor.”

Şimdi bu açıklamaya göre yangın söndürmek için kullanılacak hava aracı sayısı artmış, sutaşıma kapasitesi artmış, hem de katlamalı bir şekilde artmış. Yangınla mücadele konusunda yöntem değişikliğine gidilmiş. Bu yöntem doğru, yanlış veya eksik olabilir, bunları tartışmak yerine önyargılar üzerinden bağcıyı döğme derdindeyiz.

Yangın söndürme kapasitemizin artırılmış olması ne yeterli, ne de inandırıcı bulunuyor. Çünkü biz toplumun farklı kesimleri olarak birbirimize karşı ciddi güven sorunu yaşıyoruz. Topyekun toplum olarak ciddi güven bunalımı içindeyiz. Yukarıda özetlediğim gibi, yangın söndürme kapasitemizin artmış olmasına rağmen, yapılanları yetersiz ve yanlış bulanların dayandığı bilgiler nedir, bir de ona bakalım;

2019 yılında yangına müdahale ihalesi yapılırken THK uçaklarını devre dışı bırakabilmek için 5000 litre sutaşıma kapasitesi şartı getirilmiş. THK’nın uçakları 4900 olmakla, 100 litre yüzünden elenmişler. Şimdi bu yaklaşımda bir garez olduğunu düşünenler haksız mı?

THK ihale dışı bırakılmasaydı, ihaleden alınan paralar ile uçakların bakım onarımı ve faaliyette tutulması sağlanabilirdi. Düşük kapasiteli uçakları ile başlangıç halindeki küçük yangınlara müdahale bakımından çalışır vaziyette tutulabilirdi, belki zamanla yeni uçaklar alınabilirdi. Yangına ilk müdahalede hız önemlidir, düşük kapasiteli ama yüklü suyu ile hazır uçaklar hızla yangın mahalline ulaşabilirdi. Yangınların çoğu deniz kenarında olduğuna göre su ikmali sorun olmazdı. Dağlık arazide küçük olmanın manevra kabiliyeti avantaj olabilirdi. Görevde oldukları için pilotlarını bünyesinde tutabilirdi. Yılların bilgi birikimi heba edilmemiş olurdu. İddia o ki; bir kurum bir kayyum marifet ile bile isteye devre dışı bırakılmış durumda.  

THK kurum olarak muhalif olmayı asli görevinin önüne koyma yanlışını yapmış olabilir, ancak bu uçakların vatandaşın fitre, zekat ve kurban derileri ile alındığından hareketle kişilerden bağımsız olarak kullanılabilir vaziyette tutmanın bi yolu olmalı idi diye düşünürüm. Bu uçakların ikame edilmesi yerine, artırılan yangın söndürme aracı filosunda tutulmasının bir yolu bulunmalı idi. Nitekim şimdi bu ilave kapasiteye ihtiyacımız olduğu gün gibi aşikar. Dünyanın çeşitli ülkelerinde bu uçakların hala kullanımda olduğunu da bir not olarak düşelim.

Vatandaşın anlayamadığı ikinci konu, devlet ricali için tahsis edilen özel uçak sayısının, sahip olduğumuz yangın söndürme uçağından fazla olması. Vatandaş bir eksik özel uçak, bir fazla yangın söndürme uçağı diyor. Yangın coğrafyasında bulunan bir ülkede, yıllarının deneyimine dayanarak, 40 tona kadar su taşıyabilen birkaç yangın söndürme uçağı bulundurmak akıl işi değil mi?

Demem o ki iktidar ile vatandaş arasında bir güven sorunu var. Bunun bir sonraki safhası yönetemeyen iktidar, yönetilemeyen ülkedir. Aman dikkat…

Prof. Dr. Bülent TOPUZ