Çal yöresinden hemşerimiz Prof Dr Yusuf Altıntaş, hem kendisi ile gururlandığımız, hem de takip etmeye çalıştığımız bir hocadır. Hayat hikayesini anlatan kitabını merakla okum...
Çal yöresinden hemşerimiz Prof Dr Yusuf Altıntaş, hem kendisi ile gururlandığımız, hem de takip etmeye çalıştığımız bir hocadır. Hayat hikayesini anlatan kitabını merakla okumuştum. Bu hayat hikayesinde yokluktan varlığa, maceradan realiteye giden bir hayat yolculuğunun yol haritası görülebilir. Her ne kadar hoca benden büyük olsa da, aynı ideallerin peşinde koşan nesilden olduğumuz söylenebilir. ÖDTÜ’de bir yıl makine bölümünde okumuşluğum, yurt dışına çıkma hayalim, oralardan memleketime teknoloji transfer edebilme isteğimin gerçekleşmiş halini anlatan bir hayat hikayesi. Kanada’da yılın bilim insanı seçilen; onlarca Türk öğrenciye doktora, yüksek lisans ve laboratuvar çalışması fırsatı sağlayan; bu bakımdan Türkiye’ye teknoloji transferine imkan sağlayan bir kişilik.
Memleketini unutmamış ve ihmal etmiyor; yılda bir defa doğup büyüdüğü topraklara, Bekilli’ye gelip akrabaları ve okul arkadaşları ile hasret gideriyor. Onun geliş gidişlerinden haberdar oldukça Pamukkale Üniversitesi de bir konferans ile bilgi ve tecrübe almaya çalışıyor. Bu gelişinde de öyle oldu ve PAÜ Makine bölümünde kendisinden bir sunum dinlenildi. Sonrasında Makine Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (Maksiad); fikirlerinden faydalanmak için dernek binasına davet etti. Başkan Mehmet Sarı beni de davet edince hiç nazlanmadım, hazurun arasında yerimi aldım.
Hoca bir girizgah yaptı. Genel olarak Avrupa, Kanada ve Amerika’da üniversite sanayi işbirliğinin projeler üzerinden yürüdüğünü özetledi. Durumu biraz somutlaştırmak adına söz aldım ve yaşadığım bir olay üzerinden Türkiye’deki durumu özetledim.
Üniversitenin işletme müdürlüğünü yapıyorum. Kardemir şirketinin sahibi komşum rahmetli Nevzat Karaalp bir otomasyon işinin üniversite tarafından kotarılıp kotarılamayacağını sorunca hemen konuyu üstlendim. Biri makine mühendisi, biri otomatlarla ilgili iki hoca ile Foça’daki fabrikaya vardık. Ne istendiğini yerinde gördük. Karaalp, bize Avrupa’dan bir firmanın cihaz tanıtımını içeren videosunu izletti. Paketleme makinasını 350 000 Avroluk bir iş olduğu için, yabancı firma videoyu vermekte sakınca görmemiş. Hocalar ile Kardemir arasında bir anlaşma yapıldı. Buna göre hocalar bu işi yapabileceklerine dair bir maket yapacaklar. Bunun için gerekli olan 5 000 avro kadar gideri firma karşılayacak, maket tatmin edici olur ise proje 120 000 avro karşılığı gerçekleştirilecek.
Hocalar bir ay kadar çalıştılar, sonrasında şöyle bir teklif ve söylem ile geldiler. Doğrudan imalatı yapalım, maket ile oyalanmayalım, biz hocalar olarak maket ile sınanmayı kabul etmiyoruz. Kardemir de gerçekleşir ise maliyetinden büyük para kazanacağı bu riski göze alamadı. Sonuç olarak sanayici hocaya güvenmedi, hoca da sanayicini seviyesine inmeyi kabul etmedi.
Maksiad’taki hazurun üniversite sanayi işbirliğindeki durumu net ve özet anlattığımı, aynı dertten muzdarip olduklarını ifade ettiler. Bunun üzerine Yusuf Hoca Türkiye’ye özgü olabilecek bir öneri getirdi. Birer eleman alın, yüksek lisansa gönderin, sadece bir gün, olmadı maksimum iki gün sizde çalışsın, kalan zamanını üniversitede hocanın yanında geçirsin, sizin problemlerinizi üniversite içinde laboratuvarda çözmeye çalışsın dedi.
Bu teklif bana rektörlük seçimlerindeki projelerimden birini hatırlattı. Benim “arayüz” olarak başlıklandırdığım bu projem, Yusuf hocanın ki ile hemen hemen aynı. Şöyle ki; Denizli Sanayi Odası ile üniversite bir protokol yapacak; fakültenin ilk ona giren mezunlarını sanayiciler istihdam edecekler. Bu mühendisler yüksek lisans ve doktoraya kabul edilecekler. Böylece sanayiden üniversiteye uygulama, üniversiten sanayiye bilgi taşıyacaklar. Yani üniversite ile sanayi arasında arayüz olacaklar. Hoca benden farklı olarak ağırlıklı olarak üniversitede çalışma şartı getirdi.
Bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz. Aklın yolu bir, bu ülkede bilinmeyen, keşfedilmeyen, akla gelmeyen bir fikir yok, mesela sebatla uygulamada. Maalesef bu sabır ve inanç bizde yok. Bu sebeple garantili ama katma değeri olmayan fason işlerin ötesine geçemedik.