Ömür dediğin nedir ki? Sorusuna verilen çok çeşitli cevaplar var elbette, kimisi iki nefes arası bir ömür demiş bir şarkı sözünde ise ömür dediğin nedir? Dalda bir kuru yaprak, bin sene de yaşasan son durak kara toprak. Şair Dinçer Demirel; Ömür kundakla kefen arasına sıkışmış, zamandır, iki beyaz arasına sıkışıp geçen bir zaman, gelirken beyazlar içindesin kundaklamışlar, giderken de beyazlar içindesin kefenlemişler. Demiş bir şiirinde.
Bu konuyu nereye bağlayacak bu yazar diye meraklananlarınız olabilir hemen konuya dönelim efendim. Malum yaz aylarının son zamanları yorulacak bir işimiz olmasa da bizlerde yoruluyoruz, bizlerinki daha çok kafa yorgunluğu hem kafamı dinlendirmek hem de naçiz vücudumu kumlara serip elektriğimi toprağa atmak hem de azıcık kızarmak için sahil kenarındaydım, Güreşe tutuşacak Kırkpınar pehlivanları gibi her yerimi yağlamış, naçiz vücudumu güneşin altına ve kızgın kumların üzerine sermiş, beyaz derim yavaş yavaş cızırdarken, insanoğlunun başına getirilen en büyük belalardan birisi olan cep telefonuna bakmaktaydım. Yakından tanıma fırsatı bulduğum bir iş adamı vefat etmiş şehir haberleri ve sosyal medyada epey bahsi geçiyor üzüldüm elbet, ölüme üzülmemek mümkün mü? Bundan yüz sene öncesine göre insan ömrü ortalaması ikiye katlandı yetmiş yaşındaki insan öldüğünde şaşırıp aaa, daha gençmiş diyoruz, seksenindeyse ehhh işte, doksanındaysa maşallah, yüzü geçmiş ise iyi yaşamış diyoruz.
Birkaç gün sonra şehre döndüm, bir arkadaşımla akşamüzeri ölen iş adamının evine taziyeye gittik dört gün geçmesine rağmen evlerinin önündeki çadır gelen gidenlerle doluydu, oğullarına taziyelerimizi iletip bir süre oturduktan sonra izin isteyip kalktık, bu taziye olayı gerçekten acıların hafiflemesi için çok faydalı bir adet, acılar paylaştıkça azalırmış (pandemi de kayınvalidemi kaybettim, gelen giden olmayınca acının ne kadar büyüdüğünü oradan biliyorum) Yolda gelirken arkadaşım anlattı rahmetliyle bir yerde karşılaşmışlar biraz hoş sohbetten sonra dert yanmış, ‘’ Uzun yıllardır çalışıyorum çok şükür istediğim her şeyi elde ettim, durumum çok iyi çocukların her birini bir işin başına koydum tam keyifli bir emeklilik geçireceğim yaş yetmişi buldu, hastalıklar baş gösterdi, şükür onları hallettim fakat içimde derman kalmadı, yaa arkadaş Allah bize bir tosbağa kadar bile ömür vermemiş, insan ona üzülüyor’’ demiş. O günden beri bu söz kafamın içinde dolanıp duruyor ‘’Allah bize bir tosbağa kadar bile ömür vermemiş be!’’ lafı. İnsanoğlunun içindeki o bitmek tükenmek bilmeyen aç gözlülük, 250 sene ömrü olsaydı ne yapardı acaba? Uzaya çıkıp uzay gemisinin camından Dünyaya tepeden mi bakardı? Marsa rezidanslar mı dikerdi? Fabrikalar mı kurardı? Ne yapardı bilemiyorum.
İnsanoğlu uzun yaşamanın bir ceza olabileceğini hala anlamış değil, dilimin döndüğünce anlatayım efendim. Yeşil yol filminde hapishane gardiyanı Paul a ve fareye uzun ömür verilir bu olay olduğunda 44 yaşındadır filmin sonunda yaşlı bakım evinde Paul 108 yaşında ve hala dinç bir şekilde yaşamaktadır, yaşlı bakım evinde kalan Melani adlı bir hanıma olayı anlatır ‘’ Yıllar boyunca tüm dostlarımın, sevdiklerimin, eşimin ve çocuklarımın öldüklerini gördüm, diğerleri gibi sende öleceksin Melani, ben bunu göreceğim, bu benim lanetim, bu benim kefaretim, bu benim cezam’’ der ve sonraki sahnede Melani nin cenaze merasimi ile biter filim.
Tüm sevdiklerin, ailen, dostların, arkadaşların olmadıktan sonra uzun ve yapayalnız yaşamışsın neye yarar, bu uzun ömür sana ceza değil de nedir? Eskilerin güzel bir deyimi var ‘’Rabbim herkese sıralı ölüm versin’’ diye. İnsanlığın varoluşundan bu yana insanoğlu hiçbir çaba harcamadan bu dünyaya getirilirken kendine verilen cana şükretmeyip, giderken de kendinden alınan cana itiraz etmesin. Kâinatta bir atomun parçacığı kadar bile yer kaplamazken ne kadar kendini önemli ve vazgeçilmez sanıyor bu insanoğlu.
Bence bu dünyada ne kadar yaşadığın değil, insanlık için neler yaptığın, neler ürettiğin, sana biçilen bu ömrü Ağustos böceği gibi mi geçirdin yoksa karınca gibi mi? Bunlar önemli.
Tanrı bizlere bu kadar ömür biçtiyse vardır bir sebebi, tosbağanın ömrüne hiç te imrenmem doğrusu.