Aşağıdaki yazım Denizli Gazetesi Köşemde 19 Eylül 2016 da ya...
Aşağıdaki yazım Denizli Gazetesi Köşemde 19 Eylül 2016 da yayınlanmıştır;
"TARIK AKAN SESSİZCE AYRILDI
Yetmişli yılların çocuğuyum ben. Bayram harçlıklarımıza sakız ve çikolata alırdık artist resimleri çıkıyor diye. Daha çok kadın resimleri çıkardı ve makbul değildi. Yılmaz Güney nadir çıkardı pek makbuldü. Onlardan birer tanesini saklardım; meğerse koleksiyon yaparmışım bilmeden. Hele bir Erol Taş resmi vardı, sadece bende vardı. Tarık Akan sık çıkan resimlerdendi. Makbul değildi anlayacağınız.
Askerliğini Denizli’de yaptı. Bazen görürdük Çınar meydanında, asker kıyafetleri içinde. Saç tıraşına bakıp torpilli sanırdım, sonradan öğrendik meğerse yedek subaymış. O sıralar Emel Sayın ile çıkıyordu, telefon konuşmalarını dinlermiş PTT’deki görevli, kırıntıları biz ortalama vatandaşların kulağına gelirdi.
Sinemanın jönü denilince ilk akla gelenlerden olacaksın, komedi filmlerinde aykırı durmayacaksın, dramın en iyisini oynayacaksın ve nihayet devrimci tiplemesi ile özdeşleşeceksin. Sinemamızda benzeri olmayan bir serüvendir bu hayat.
Bizde adettendir sanatçı, edebiyatçı, yazar, çizer ve dahi siyasetçi aktif üretimden çekilmiş ise çenesine vurur. Bir taraftan toplumun fay hatlarını dillerine dolarken, diğer taraftan türlü şaklabanlıklar yapmaktan geri durmazlar. Maksat toplumun ilgisini çekmek, gündemde kalmak ve ben daha ölmedim demektir. Bunun için medyanın ilgisini çekecek konulara girmek gerekir.
Maalesef medyamız da bu işlere teşnedir. Ya adam boş konuşuyor nesini dikkate alalım demezler. Kişinin tam karşısında olanlar bile söz ve eylemleri gündeme taşıyarak propaganda ve provokasyona alet olurlar.
Geçenlerde Tarık Akan’ı kaybettik. Onun için en güzel tanımlama galiba oyunculuktan sanatçılığa terfi eden adam tabiri olacaktır. Yakışıklı bir jön olarak başladığı sinema hayatına toplumsal sorunlara dikkat çeken bir sinema sanatçısı olarak devam etti. Sosyal içerikli bu filmlerde severek yer aldı ve özel hayatında da bu rollerinin arkasında durdu. Son röportajında bir taraftan ülkenin kadim sorunlarına sol bir söylemin içinden bakarken, diğer taraftan çözümün misakı milli sınırları içinde aranması gerektiğine vurgu yapması kalacaktır aklımda…
Kanser türü hastalıklar insanın kaçınılmaz sona yakın olduğunu yüzüne vurur. O andan itibaren ömrünün geçen kısmı bir film şeridi gibi beyninin içinden kayıp giderken, kalan kısmı değersiz bir değere dönüşür. Aslında ne çok gidilecek yer, yapılacak iş, uygulanacak proje vardır, çoğuna başlanamamıştır bile. Akıp giden ve daralan zaman her şeyi değersiz kılarken, anlamlı olan tek şeyin geçip gittiğin dünyada bıraktığın hoş bir seda olduğunun farkına varabilene ne mutlu.
Tarık Akan aramızdan sessizce ayrılmayı seçmiştir; ama gördük ki binlerce seveni, ardından onun sesi olmuştur. Ardından konuşan bazı sevenleri ve sevmeyenleri ise onun gidişindeki bu zerafeti anlamamış olacaklar ki, sahneden rol kapmaya çalışmaktan geri durmadılar. Allah rahmet eylesin."
Prof. Dr. Bülent TOPUZ
"TARIK AKAN SESSİZCE AYRILDI
Yetmişli yılların çocuğuyum ben. Bayram harçlıklarımıza sakız ve çikolata alırdık artist resimleri çıkıyor diye. Daha çok kadın resimleri çıkardı ve makbul değildi. Yılmaz Güney nadir çıkardı pek makbuldü. Onlardan birer tanesini saklardım; meğerse koleksiyon yaparmışım bilmeden. Hele bir Erol Taş resmi vardı, sadece bende vardı. Tarık Akan sık çıkan resimlerdendi. Makbul değildi anlayacağınız.
Askerliğini Denizli’de yaptı. Bazen görürdük Çınar meydanında, asker kıyafetleri içinde. Saç tıraşına bakıp torpilli sanırdım, sonradan öğrendik meğerse yedek subaymış. O sıralar Emel Sayın ile çıkıyordu, telefon konuşmalarını dinlermiş PTT’deki görevli, kırıntıları biz ortalama vatandaşların kulağına gelirdi.
Sinemanın jönü denilince ilk akla gelenlerden olacaksın, komedi filmlerinde aykırı durmayacaksın, dramın en iyisini oynayacaksın ve nihayet devrimci tiplemesi ile özdeşleşeceksin. Sinemamızda benzeri olmayan bir serüvendir bu hayat.
Bizde adettendir sanatçı, edebiyatçı, yazar, çizer ve dahi siyasetçi aktif üretimden çekilmiş ise çenesine vurur. Bir taraftan toplumun fay hatlarını dillerine dolarken, diğer taraftan türlü şaklabanlıklar yapmaktan geri durmazlar. Maksat toplumun ilgisini çekmek, gündemde kalmak ve ben daha ölmedim demektir. Bunun için medyanın ilgisini çekecek konulara girmek gerekir.
Maalesef medyamız da bu işlere teşnedir. Ya adam boş konuşuyor nesini dikkate alalım demezler. Kişinin tam karşısında olanlar bile söz ve eylemleri gündeme taşıyarak propaganda ve provokasyona alet olurlar.
Geçenlerde Tarık Akan’ı kaybettik. Onun için en güzel tanımlama galiba oyunculuktan sanatçılığa terfi eden adam tabiri olacaktır. Yakışıklı bir jön olarak başladığı sinema hayatına toplumsal sorunlara dikkat çeken bir sinema sanatçısı olarak devam etti. Sosyal içerikli bu filmlerde severek yer aldı ve özel hayatında da bu rollerinin arkasında durdu. Son röportajında bir taraftan ülkenin kadim sorunlarına sol bir söylemin içinden bakarken, diğer taraftan çözümün misakı milli sınırları içinde aranması gerektiğine vurgu yapması kalacaktır aklımda…
Kanser türü hastalıklar insanın kaçınılmaz sona yakın olduğunu yüzüne vurur. O andan itibaren ömrünün geçen kısmı bir film şeridi gibi beyninin içinden kayıp giderken, kalan kısmı değersiz bir değere dönüşür. Aslında ne çok gidilecek yer, yapılacak iş, uygulanacak proje vardır, çoğuna başlanamamıştır bile. Akıp giden ve daralan zaman her şeyi değersiz kılarken, anlamlı olan tek şeyin geçip gittiğin dünyada bıraktığın hoş bir seda olduğunun farkına varabilene ne mutlu.
Tarık Akan aramızdan sessizce ayrılmayı seçmiştir; ama gördük ki binlerce seveni, ardından onun sesi olmuştur. Ardından konuşan bazı sevenleri ve sevmeyenleri ise onun gidişindeki bu zerafeti anlamamış olacaklar ki, sahneden rol kapmaya çalışmaktan geri durmadılar. Allah rahmet eylesin."
Prof. Dr. Bülent TOPUZ