1997 yılında üniversitesi Tıp fakültesine işletme müdürü oldum. İşi henüz öğrenmiştim ki üniversitenin tüm işletme müdürlükleri tek bir müdürlük altında toplandı, yani o zamanlar üniversitenin Mühendislik fakültesine ait olan işletme müdürlüğü de bana bağlandı. Yaptıkları işler daha çok inşaat mühendisliğinden proje değerlendirme ve bilirkişilik hizmetleri. Bir de fırın yapma gayretleri var. Mühendislik fakültesinin gıda mühendisliği bölümü bahçesinde uçak olan kampüste idi. Fırın burada yapılacaktı.
Önceleri anlamadım neden fırın yapıyoruz diye. Gıda bölümü mühendislik fakültesinin önemli birimlerinden biri. Başta fermentasyon olmak üzere işleme ve pişirme gibi gıda işlemlerini uygulamalı olarak göstermek istiyorlar. Bu vesile ile İlyas Çelik hoca ile muhatap oldum. Neredeyse bu işi tek başına götürmeye çalışıyor. Maddi kaynak, uygun usta bulma, harcama yöntemleri vb takılıp kalıyoruz. Bu iş İlyas hoca için ömür törpüsü olmuştu. Hani başa dönülse, ne gerek var kalsın bu iş gibilerden. Ama rektöre söz verdik dedi, bu işin altından kalkacağız. Kendi işi gibi koştururdu. Zaten o zamanların yardımcı doçentleri çok idealisttiler. Kurumdan ne alırız değil, kuruma ne veririz derdinde idiler.
Fırın yapıldı bitti. İmalat başladı. Şimdi bu üretilenleri tüketmek lazım. Mesela biz hastane olarak çok tüketiyoruz, alabiliriz ama öyle değil işte maliyetleri yüksek. Neticede işletmeden ziyade uygulama alanı. Ne yapılması, ne katılması gerekiyorsa eksiksiz olunca maliyet yüksek oluyor. Kalitesi de ona göre yüksek. Daha çok okulun çalışanları tarafından satın alınıyordu. Biz yine de vatandaşa da hitap eden bi vitrin yaparak dışarı satışın da önünü açtık. Bu defa çeşidimiz olsun denildi. İlyas hoca ile pasta, kek, börek, sucuk yapar olduk.
Ben 2007 yılında işletme müdürlüğünden ayrıldım. Fırın işleri çeşitlenerek ve İlyas hoca ile özdeşleşerek devam etti. Daha geçen yıl Çölyak hastaları için glütensiz ekmek üretecek olan fırın ünitesi eminim onun özverili kişisel gayretli ile yapılmıştır.
Ben de kalan hatırası hem maddi hem manevi konularda su katılmamış dürüstlüktür. Öyle ki, üç defa rektör adayı oldum, üç defa kapısını çaldım. Beni desteklediğinde de, başkasını desteklediğinde de açıkça gerekçeleri ile birlikte söylerdi. Beni destekliyormuş gibi yapmadı, bi düşüneyim demedi, bu tavrı bende değerini daha çok artırdı. Samimiyetin hiçbir tartının ölçemeyeceği bir ağırlığı vardır. İlyas hoca samimiyetin dürüstlüğün tarifi gibiydi.
Her Ramazan en az bir defa Pasvak’ta iftar sofralarında buluşur kısa sohbet ederdik. Pasvak onun için gönlünden kopanları gönül rahatlığı içinde teslim ettiği bir adresti. Gülen yüzünden huzur bulurdum. Sevgimizin ve samimiyetimizin karşılıklı olduğunu hissettiğiniz ve bildiğiniz bir ortam. Bu korona öyle bir illet ki, dostlarımızın hastalandığından değil vefatından haberimiz olur oldu. İzolasyon gereği cenazesine bile katılamadık ne kadar acı…
Ardından face sayfasında biraz gezindim. Yurdun dört bi tarafında hizmet veren öğrencilerinin kendisini çok sevdiklerini kendi ifadelerinden görüyoruz. Orada yaptığı bir paylaşım ile sözlerimi sonlandırayım “Başkasının yanlışı ile uğraşmaktansa, doğru yaptığımız işleri yaygınlaştıralım. Doğrusu bu olsa gerek”
Prof. Dr. Bülent TOPUZ