Babam Yenişafak okur. Bir zamanlar altlı üstlü oturuyor olma...

Babam Yenişafak okur. Bir zamanlar altlı üstlü oturuyor olmaktan sebep, benim de bu gazetenin hem haberlerini, hem yazarlarını satır satır yıllarca okumuşluğum vardır. Hayrettin Karaman, Ali Bayramoğlu, Yusuf Kaplan, Dücane Cündioğlu, Yasin Aktay ve İbrahim Karagül’ü orda tanıdım. O yıllar muhalif yıllar. Muhalefetin kalemi kıvrak olur, olması gerekeni güzel yazar; ideal bir siyaset, iç ve dış politika, din devlet ilişkisi, ekonomik ve sosyolojik olarak idealize edilmiş bir toplum tasavvuru okursunuz satırlarda ve satır aralarında.

İbrahim Karagül dış politika yazardı. Türkiye’nin gücü, jeopolitik pozisyonu, nüfus ve ekonomik büyüklüğü üzerinden, etrafında oluşturduğu vakum gücünden, bu cesamet ile bölgede oynanan oyunları bozabileceği, oyun kurabileceği üzerine uzayıp giden, her Müslümana ve Türk’e hoş gelecek tespitler, tasvirler ve geleceğe dair umutlar…

Gün geldi söylenen ve yazılan teorik bilgilerin uygulama erki Karagül gibi düşünen bizlerin eline geçti. Ama görüldü ki, Dünya ve Türkiye muhalefette iken tasvir edildiği gibi değil. Bunun, bugün içinde geçerli bir tespit olduğunu belirteyim de, herhangi bir kişi ya da kesimi hedef aldığım sanılmasın. Yani bugün de ne Türkiye, ne de Türkiye’nin sorunları muhalefetin ele aldığı gibi olmayabilir.

Evet zor oyunu bozuyordu ama bu zorun sahibi biz değil, bize karşı olanlar idi. Hayalini kurduğumuz bazı alanlarda çıkmaz sokaklara girdik. Bu durumda yapılacak iki şey ve gidilecek iki yol vardır.

Birincisi bi durup düşünürsün, demek ki ideallerimiz ile gerçekler arasında fark olabiliyormuş, o halde gerçekler üzerinden pragmatist bir yola geçilebilir; olduğu kadarı ile mücadele ve fırsat kollayıp, fırsatlara hazırlık gibi bir süreç yaşarsın.

İkinci ihtimal ise şartları zorlamaktır. Şartları zorladıkça, hem kendinizin hem etrafınızın, hem de toplumun tüm kesimlerinin yükü artar. Elbette ki buradan mutlu sona ulaşmakta mümkündür ama dedik ya bu coğrafyada bizi bize bırakmazlar. Oyun üstüne oyun kurarlar ve A, B, C, D diye uzayıp giden planları devreye sokarlar. Bu yolun en sıkıntılı tarafı bir süre sonra kendi insanına yabancılaşırsın. Bi duralım, bi düşünelim diyen, eleştirenler, yol gösterenler önceleri muhalif, sonra hasım ve nihayet hain kategorisine girer gider.

En son orman yangınlarında Karagül aşağıdaki twiti attı. Ben de buna karşılık bir cevap attım. Ben Karagül’den en azından bir karşı cevap beklerken, O beni engellemeyi tercih etti. Şok oldum, anlamaya çalışıyorum, şöyle mi olmalı;

Bazıları yazmalı, söylemeli, suçlamalı ve hatta yaftalamalı; diğerleri okumalı, dinlemeli, varsa bir fikri onu da kendine saklamalı. Ee hani fikirlerin çarpışmasından hakikat doğacaktı. Karagül haksız sayılmaz, twitter ahalisinden gördüğüm kadarı ile ne derse desin kabul etmeye ve alkışlama hazır bir güruh var. Bu kadarı ile kalsa iyi, benim gibilerin haddini bildirmeyi de görev edinmişler. Yani anlayacağınız Karagül’ün beni kale alması için bir nedeni yok, o işi yapan bi dolu fanatik zaten var.

Siyaset iktidar olma ve iktidarda kalma adına ne gerekiyorsa onu yapacaktır. Biz sakinliği ve sükunete çağrıyı aydınlardan bekliyoruz; ben bir twitim ile yazımı sonlandırayım;