Pasvak olarak Acıpayam depreminde, Kaymakam ve Kıran muhtarı ile irtibat halinde olarak ihtiyaç sahiplerine koordineli bir şekilde ulaşmıştık. Depremin ertesi günü kurulan çadırkentte sıcak çorba ile yerimizi almış, depremin en çok hasar verdiği Kırca köyünde 30 gün boyunca iftar sofrası kurmuştuk. Daha sonra meydana gelen Bozkurt depreminde AKUT ile irtibata geçmiş ve ihtiyaç olmadığını öğrenerek beklemede kalmıştık.
Buldan orman yangınında da aynı yöntemi izledik. Kaymakam, belediye başkanı, itfaiye müdürüne ulaştık. İhtiyacı yerinde tespit etmeye ve karşılamaya çalıştık. Demem o ki böylesi durumlarda elinizden ne geliyorsa onunla olay mahalline koşmak yerine, kurumlarla koordineli çalışmak lazım. Biraz sahadan bilgi vereyim de ne demek istediğim anlaşılsın;
[ilgili-haber=1567]
Buldan’daki yangında görev alan saha çalışanlarına yemek, buzlu su ve ayran ulaştırmak üzere yola çıktık. Olay yerine varmadan oluşturulan kontrol noktasında sorgulandık ve geçtik. Geriye dönüp baktım herkes sorgulanıyor ama nedense herkes geçiyordu. Türlüce köyü meydanı yangın izleme ve gözleme merkezine dönüşmüştü. Meydanda tepeleme su, havlu vb ihtiyaç malzemeleri, her taraf insan, her taraf araç karmaşası içinde kendiliğinden çalışan bir kaos düzeni vardı. Kim koordine ediyor belli değil. Biz yemek ile gittik dedim ya, eş zamanlı olarak Buldan’dan kumanya geldi. Yani bir fazlalık oluştu. Derken bize sosyal medyadan Karataş tarafındaki yangın için yemek talebi geldi. Hemen Karataş yangın mahallinde bulunan AKUT Başkanı Cengizhan Öztürk’ü aradım bu isteğin aslı var mı diye sordum. Araştırdı, döndü, evet ihtiyaç varmış. Buldan’dan gelen kumanyalara güvenip bizdeki yemeği Karataş’a ulaştırmak üzere yola çıktık.Yolda ilginç bir olay cerayan etti. Denizli girişinde bir araçtan yere bir izmarit atıldı. İzmarit asfalt yol üstüne birkaç defa sekerek ateşini saçtı. Maazallah bu kırsalda olsa al size yangın sebebi. Ben insanımızın kırsalda da bu hareketi yaptığına inanıyorum. Çünkü o izmariti defalarca attı ve bişey olmadı; tam burada uzmanını dinleyelim. Orman Genel Müdürlüğü’nde görevli, Orman Mühendisi Faruk AYDIN diyor ki;
“Odunun tutuşma sıcaklığı nisbi hava nemine bağlı olarak 240-440 ºC arasında değişir. %12 nemde odun 240 ºC da tutuşur. Akdeniz ve Ege’de havanın nisbi nemi çok seyrek olarak %30 un altına düşer. Nem ne kadar yüksek ise tutuşma sıcaklığı artar bu da yangının ilerleme hızını düşürür söndürme ekiplerine zaman kazandırır. Tersi durumda da hız yükselir. Şayet rüzgâr varsa bu şüphesiz misliyle artırır. %30 ve üzeri nemli havada kuru ibreleri bir araya toplayıp içine de yanmakta olan sigarayı bırakırsanız ibrelerin alevlenmediği görürsünüz. Ancak aynı deneyi %12 ve daha aşağı nem oranlarında yaparsanız ibrelerin tutuştuğunu görürsünüz. Şu an yangın bölgelerinde nisbi hava nemi maalesef %7-10 arasında, rüzgar zaman zaman 50 km/saat hızında.”
Benzer çıkarımları cam atıklar, piknik, anız yakmak gibi insan faktörleri içinde söyleyebiliriz.
Karataş’a vardık, Buldan’dan farklı olarak jandarma bizi yangın mahalline bırakmadı, kriz merkezi ile konuştular ve araçlardan birine geçiş müsaadesi verdiler. Yemekleri dağıtım için görevli personel geri dönmek durumunda kaldı.
Buldan’daki yangın yolgeçen hanı, Karataş’ta görevliye bile müsaade yok; yok mu bunun bir ortası diye düşündüm ama illaki biri tercih edilecekse Karataş’taki sıkı kontrolü tercih ederim diyeyim ben size.
Buldan’da yangının seyri konusunda gözlemde bulunabildiğim için izlenimimi paylaşmak isterim. Nerdeyse 30 ayrı yerde alevler vardı. Benim gördüğüm bu yangın ne karadan ne havadan söndürülemez, bu yangın kendisi söner. Ta ki yanacak ağaç kalmayınca ve bir tarlaya veya meraya ulaşınca söner. O halde bundan bi ders çıkaralım derim. Ormanlarımızı parçalara bölelim, vazgeçelim daracık orman yollarından, 100 metre kadar geniş yollar ile ağaçları birbirinden ayıralım. Hatta bu araları kekik vb bitkiler için tarla olarak kullanabiliriz diye düşünüyorum.
Yangın mevsiminde ormanlarımızı İHA’lar ile sürekli gözlem altında tutup, dumanı çıkar çıkmaz yangına uçaklar ile hızla ulaşıp söndürebilirsek ne ala, alanı büyümüş, rüzgarı arkasına almış bir yangın için ne yapılsa, ne söylense boş…
Prof. Dr. Bülent TOPUZ