Yeğenimiz birinci sınıfa başladı. Öğrenme konusunda çok hızlı aşama kaydetti. Sınıf birincisi demek için erken ama öğretmeninin dikkatini çekti ve bilim sanat merkezi sınavlar...
Yeğenimiz birinci sınıfa başladı. Öğrenme konusunda çok hızlı aşama kaydetti. Sınıf birincisi demek için erken ama öğretmeninin dikkatini çekti ve bilim sanat merkezi sınavlarına yönlendirdi.
Böyle çocukların başı okşanır, gurur duyulur, benim kızım/oğlum doktor olacak denir. Şimdi burada bi duralım;
Ben doktorum, mesleğimden memnunum, hastalara faydalı olmaktan, bir profesör olarak makam sahibi olmaktan, makama uygun bir gelirim olmasından, bana gösterilen saygı sevgi ve itibardan memnunum. Benim bu memnuniyetim hekimlerin %1’ini temsil ediyor, hadi bilemedin % 10 diyelim. % 90’lık kesim maddi manevi sıkıntılar içinde ve hekimliği seçmiş olmanın büyük hayal kırıklığı içinde. Seçme sözcüğü üzerinde duralım;
Düşünün, yapılan üniversite giriş sınavlarında Türkiye’de ilk 5000 içine girmişin. Bu hali ile giremediğin fakülte yok. Ama tıp fakültesini tercih etmişin. Sanmışınki itibar var, maddi kaygı yok, daha ne olsun. Öyle olmadığını daha öğrencilikten hissetmişin ve mesleğin ilk yıllarında iliklerine kadar yaşamışın. Benim bu gerçek üzerinden lafı getireceğim yer yazımın başında girmeye çalıştığım konu;
Bir öğrenci neden çalışır, neden daha iyi olmak ister, arkadaşları eğlenmeye ve dinlenmeye daha fazla vakit ayırırken, neden kendini paralar, onu bu konuda güdüleyen nedir. Tabii ki okuma yolu ile hayatına maddi manevi değer katmak. Zeki çocuklar kulakları açıktır. Çevrelerinde konuşulanları hızlıca kapar ve değerlendirirler. Toplumda bunun farkındadır zaten. Benim oğlum/kızım doktor olacak diyerek sürekli güdüleyen mesaj verirler. Kısacası çocuklarımız için doktor olmak çalışmanın karşılığı, aileyi mutlu etmenin bir yöntemi, kendini gerçekleştirmenin bir aracı idi. Şimdi hava tersine döndü;
Doktor olmak demek; gece, gündüz, bayram sürekli çalışmak, sürekli nöbet tutmak; sürekli itham altında kalmak, sözlü ve fiziki tehdit altında olmak demek. Getirisi de belediye işçisinden hallice. Düşünsenize sınıf arkadaşınız üniversiteyi kazanamayınca belediyeye girmiş, sizden altı sene önce maaşa başlamış, altı yıllık sürede kıdemli olmuş, siz fakülteyi bitirdiğinizde ancak o kadar kazanıyorsunuz.
Hekim olmanın cazibesi kalmamıştır bu ülkede. Bu duruma zamana ve değişen koşullara yenik düşen bir meslek diyerek önümüze bakabilirdik. Başkaca bir mesleğin cazip hale gelmesi ile rölatif olarak değer kaybı normal karşılanabilirdi. Ama öyle olmadı, memleketimde tüm meslekler eş zamanlı değer yitiriyor. Özellikle de okumak, okumanın hakkını vermek, lise ve üniversite giriş sınavlarında üstün başarı elde etmek anlamsızlaşıyor. Özetle şöyle diyebilirim;
Kızıl elmamızı kaybettik. Çocuklarımıza bir kızıl elma ideali sunamadığımız için liseden itibaren yurt dışına gitmenin hesaplarını yapıyorlar. Merak ediyorum bir ülke çöküşe doğru giderken süreç nasıl işliyordur acaba. Önce ahlak ve liyakat bozuluyor sonra umutlar mı tükeniyordur, yoksa önce umutsuzluk hakim oluyor ve bunu ahlak ve liyakat bozukluğu mu takip ediyordur. Yine merak ediyorum biz hangi safhadayız.
Çocuklarına bir kızıl elma hedefi gösteremeyen toplumların yarınlarının karanlık olacağını düşünüyorum. Bir an evvel bu yanlıştan dönmeliyiz. Hekimlik mesleği bir kızıl elma idi ve birkaç tedbir ile eski konumuna kolayca oturtulabilir ama illaki hekimlik olması gerekmez. Ülkenin ihtiyaçlarına da hizmet edecek bir mesleği, maddi ve manevi olarak destekleyerek yüceltmeliyiz. Okuyarak elde edilebilecek olan bu mesleği, çok çalışır, çok başarılı olurlar ise ulaşabilecekleri bir kızıl elma olarak çocuklarımızın dimağlarına ekmeliyiz. Her çocuk çalışarak o mesleğe ulaşamayacağına göre, diğer çalışanlar da diğer mesleklere dağılacak ve insan kalitemiz yükselecektir.