Bana soruyorlar, TÜBA GEBİP Üstün Başarılı Bilim İnsanı Ödülüne layık görülen Prof Necip Atar ne bulmuş. Tabii ülkemde üniversite burada, sanayi şurada, bürokrasi az ötede olunca birbirimizden habersiz yaşayıp gidiyoruz. İlgimiz meraktan öteye geçemiyor. 40 yıldır üniversitelerin içindeyim, ne haldeyiz anlatmaya çalışayım;


Üniversitelerde rektör atamaları için yapılan seçim süreçleri istişari süreçlerdi. Bu süreçte biz üniversite mensupları üniversitemiz ne durumda, aslında ne durumda olmalı, o halde ne yapmalı konularını karşılıklı konuşurduk. Projeler geliştirilir, bunlar broşürler veya web sayfaları vasıtası ile kamuoyunun görüşüne sunulurdu. Rektör olamasanız bile atanan rektör sizin projelerinizden bazılarını dikkate aldığına şahit oldurdunuz. Önemli olan kurumu bir yerden bir yere taşımak değil mi, memnun olurduk tabii.

Üniversitelerin BAP olarak adlandırılan Bilimsel Araştırma Projeleri birimi vardır. Projeniz ile müracaat edersiniz, BAP projenizin değerine ve elindeki imkanlara göre size maddi destek çıkar. Maddi destek ile cihaz, araştırma kiti vb harcamalar yaparsınız. Bu süreçler şeffaf yürür müydü, kim neden ve nasıl destek alırdı, her kurumda ve her işimizde olduğu gibi orası tartışmalı.

Benim projelerimden biri araştırma projeleri ile ilgili idi. Kongre kültür merkezinde bir hafta süren proje günleri yapacaktık. Araştırma projesine başvuran öğretim üyeleri projelerini bir sunum ile değerlendirme heyetine sunacaklardı. Sunumlar her öğretim üyesine, hatta sanayiciye ve şehrin yöneticilerine açık olacaktı. Gerekirse özel bazı projelere davet bile edilebilirlerdi. Böylece projelere diğer öğretim üyelerinin, sanayinin ve yöneticilerin, fikri ve hatta maddi katkım olsun deme imkanı olacaktı. Eksiklikler eleştirilecek ve tamamlanma fırsatı olacaktı. Bu sunumların yapıldığı hafta içinde daha önceden desteklenen ve sonlanan BAP projeleri için poster ve sözlü sunumlar yapılacaktı. Üniversitede multidisipliner çalışma ve üniversite sanayi işbirliği için bir platform gibi düşünün.

Bir dönem rektör atama sürecinin, yani benim tabirim ile istişari sürecinin sonunda atanan rektör benim bu projemin ikinci kısmını, yani desteklenen ve biten projelerin sunulması kısmını uygulamaya koydu. BAP destekli projelerin bitenlerinden oluşan bir poster sunumu yapıldı. Tabii ki bu poster günlerine gittim. Tek tek tüm posterleri inceledim. Bunları bazılarında alan dışı olduğumdan bilgilenmekle yetindim. İçlerinden bir tanesi dikkatimi çekti. Nano teknoloji kullanılarak kan serumundan hastalık belirteci tayin ediliyordu. Bildiğin otoanalizör mantığı. Otoanalizörler tıpta çok yaygın kullanılır. Hani bi şekerime, kolestrolüme baktırayım diyosunuz ya, işte bunlara bakan cihazdan bahsediyorum. Bu alanda devasa bir Pazar var.

Posterlerden projenin sahibinin Necip Atar olduğunu öğrendim, seçim süreçlerinde ziyaret etmekle az da olsa tanıdığım bu öğretim üyesini salonda buldum. Posterini başına davet ettim ve biraz daha bilgilendim. Alan dışı akademisyenlerin çalışmalarında gerçek hayat ile örtüşmeyen bazı eksikliklerinin olması olağandır. O gün Necip hoca ile yaptığımız ayrıntılı görüşmeden hatırladığım, eksiği olmayan, ayakları yere basan, uygulanabilir, patent alınabilir, üretilebilir, pazarlanabilir bir çalışma idi gördüğüm.

Akademi camiası genel olarak doçentlik ve profesörlüğe giden süreçte çok çalışır. Ülkenin ihtiyaçlarından ziyade Uluslararası dergilerde kabul görebilecek çalışmalara yönelir. Bu nedenle çalışmalar dağınıktır, bir fikir üzerine yoğunlaşma nadirdir. Prof Dr Necip Atar’ın çalışmalarında nanoteknoloji üzerine yoğunlaşma görüyoruz. Bu çalışmaları ilgili kurulların da dikkatini çekti ve kendisi, Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı Ödülleri Programı kapsamında, TÜBA GEBİP Üstün Başarılı Bilim İnsanı Ödülünün sahibi oldu. Kendisini tebrik ediyor, teşekkür ediyoruz. Bir PAÜ’lü olarak bizi gururlandırdı.

Tekrar ediyorum sağlık harcamaları devasa bir pazardır. Bir ülkenin tüm kaynaklarını tüketebileceği gibi, o ülkeye çok geniş imkanlar da sunabilir. Devasa pazarımızı üretimi teşvik yönünde rantabl kullandığımız söylenemez. Bu durum siyasetin bir eksiğidir. Öğretim üyesinin üretim yapacak ve pazarlamaya çıkacak hali yok. Siyaset kurumu ithal edilen herhangi bir malı içerde üretme kararı alacak; üniversiteden ve sanayiden bu üretimi isterken, ben ne verebilirim diye soracak.

Yoksa bu çalışmalar uluslararası dergilerde yayınlanıyor, üretici şirketler bu yayınlanan bilgileri kendi üretim teknolojilerine ilave ediyorlar, sonra bizim bulduğumuz bilgiyi bize ürün olarak satıyorlar, diyeyim ben size.
Bülent TOPUZ