Yazılarım nasıl gördüğüm ü...
Yazılarım nasıl gördüğüm üzerinedir. Nasıl göründüğüm de bir o kadar önemlidir. Bugün çocukluk arkadaşım Raşit Öztürk’ün ortaokul Whatsapp grubumuza attığı yazıyı paylaşacağım. Yalnız başlıktaki velespit sözcüğü rahmetli anneanneme aittir. Onu da bu vesile ile anmış olayım.
“Günlerden hangi gündü hatırlamıyorum, günlerin sayılmadığı her günün başka bir güzel olduğu günlerdi işte, başka bir galakside başka bir dünyada diyelim, sabah peynir, domates, salatalık, yufka ve çayla kahvaltımızı yapıyoruz, annem gece “Bülent’in annesi babası gil gelmiş” dedi, hiç bahsetmemişti. Halbuki, bunlar nasıl insanlardır, Alamancı acaba bizim gibiler mi yoksa farklılar mı? Aceleyle bitirdim kahvaltımı, giydim lastik pabuçlarımı koşarak gittim evlerinin önüne. Evet, doğruydu, bir araba duruyordu evin önünde OPEL. Elimle dokundum baktım camdan içine, önünde pelüş serili, üzerinde küçük bir köpek, dili dışarıda kafa sallıyor, yukarıdan sesler geliyor, uyanmışlar herhal, beni görünce indiler aşağıya, “Bülent ve Levent, bize bisiklet getirmişler” dedi. Burada zamanı durduralım, o an neler geçti aklımdan tam bilemiyorum fakat şu an o ana dönme imkanım olsa idi, ikisini de oracıkta pıçaklardım herhalde kıskançlıktan. Tekrar o ana dönelim, “hani nerde” dedim, “bagajda” dediler, ah zaman geçmiyor, gelse babası, yukarıdan açsa bagajı, görsem bi bisikletleri, başka bişey istemem bu hayattan, merdivenin yukarısından göründü. Babası heybetli, sanki tanrı gibi yavaş yavaş indi aşağıya, açtı bağajı ikiye katlanmış bir şekilde, çıkardı dışarıya koydu, yere açtı, ek yerine demir çubuğunu sokarak bisiklet haline getirdi. Altındaki ayağını yana açarak durdurdu ayakta, bagajdan bir tane daha çıkardı ona da aynı işlemleri yaptı, “Allahım Işıl Işıl yanıyor hemde zili var, trın trın diye öten, keşke biri benim olsa, olmaz ki!” Acaba benide bindirirler mi, bindirmez mi? İnsan, bindirir elbet arkadaşını” “Hadi binin bakalım” dedi babası, bindiler. Tabi ki acemiler, ben tutuyorum arkalarından düşmesinler diye, çıktılar annesi babası yukarıya, biz kaldık, bir ileri bir geri gidiyorlar. Ben de arkasından tutuyorum koşa koşa, dilim dışarıda yorgunluktan, biraz sonra yorulurlar, belki sıra bana gelir, belki ben de binerim bir kez. Yoruldular da, ilerideki dut ağacının altına koydular, yan yana oturduk taşın üzerine bakıyorum her yerine, her dişlisine, gidonuna, tekerine, pedalına, fren tellerine, bir erkek aşık olduğu kadına nasıl bakarsa öyle bakıyorum işte. Bir ara kalktım, oturuyorlar zaten, tuttum gidonundan, tam bineceğim ‘HAYIR’ dedi, ikisi bir, “HAYIR, OLMAZZZZ binme, babam kızar, kimseye bindirme dedi, bozarsın!” Zaman durdu, güneş söndü, başımdan kaynar sular döküldü, elim ne kadar kaldı gidonda bilmiyorum, sırtından vurulmuş, 70 yerinden bıçaklanmış gibi oldum, keşke ölseydim oracıkta. Çektim ellerimi ve hiç birşey demeden arkama bile bakmadan, yavaş yavaş evin yolunu tuttum. Hayata, kadere Tanrı’ya işyan ettim, çıktım yukarı odama, attım kendimi yer döşeğinin üstüne, yastığı bastırıp yüzüme hıçkıra hıçkıra ağladım, ağladım, ağladım. Bir kaç gün uğramadım yanlarına fakat aynı mahallenin çocuklarıyız, unutuyor insan. Unutur elbet, arkadaşız sonuçta. Binme işini ilerlettiler. Gölün etrafında sürekli tur atıyorlar, bazen de parası olan çocuklara parayla tur attırıyorlar. Tabi ki benim hiç param olmadığı için karşıdan bakmakla yetiniyorum, bazen dokunmak istiyorum, dokunmama bile izin vermiyorlar. Burada bir parantez açalım. Bunun nedenini çok düşündüm, onlara hiç bir kötülüğüm olmadı, neden neden diye, şöyle bir sonuca vardım: “Onlar anne baba hasreti ile yaşlı bir ebe ve dedenin yanında zor şartlarda kalıyorlardı, benim ise annem babam yanımda, evde güzel yemekler pişiyor, karnım tok, sırtım pek ya, onların bilinç altına yerleşmiş bir kıskançlık olabilir diye yorumladım. Başka bir izahı yok. Bir gün babama: “Baba bana bisiklet al dedim”, “Olur alalım, ilkokulu bitir, söz alırız” dedi. İlkokul bitti, orta bitti o bisiklet bir türlü alınamadı.
İşte bazı şeyler böyle izler bırakıyor insanda, bisiklete binmeyi hiç öğrenemedim, çocuklarıma yürümeye başladığından sonra liseye gidene kadar her boy ve modelden hem de en iyilerinden bisikletler aldım, Neden? Çünkü içimde bir yara var, o yüzden.
Şimdi gelelim günümüze, hepimiz öbür dünyadaki adalete inanıyoruz, hatta derler ki, boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan bile hakkını alacak, o halde sevgili arkadaşlarım Bülent ve Levent’in durumu ne olur dersiniz huzuru mahşerde!”
‘Prof. Dr. Bülent TOPUZ'