Benim çocukluğumda dünya i...


Benim çocukluğumda dünya ile aramızda boyumuz kadar bir duvar vardı. Bütün çocuklar duvarın ardına sıralanıyor, parmak uçlarımızın üzerinde yükselince duvarın ardındaki gösteriye dahil oluyor, yorulunca kenara çekilip biraz dinleniyorduk. Şimdi bakıyorum da sağımdaki ve solumdakiler birer tabure çekmişler, ben oyun dışı kalmışım. Oyuna dahil olabilmek için mecburen ben de çekiyorum altıma bir tabure.

Yukarıdaki duvar her inansın hayatında karşılaşabileceği zorlukları ve engelleri temsil ediyor. Parmaklarımın üzerinde yükselmek ise kendi gücümle ulaşabildiğim imkanları. Tabure, takviyeyi temsil ediyor. Bu takviye işini biraz açayım. Şimdinin insanı, daha çocukluktan itibaren karşılaştığı her güçlük için ilaç kullanıyor. Bu kullanım o kadar yaygın ki, neredeyse kullanmayanlar azınlıkta. Hemen herkesin altına bir tabure çekerek aldığı pozisyon nedeniyle taburesiz olmak anormali temsil ediyor gibi.

İnsanların ezici çoğunluğu hayatta karşılaşabileceği her türlü acı yaratan travmayla yüzleşebilecek, direnebilecek, alt edebilecek ve hayatını idame ettirebilecek bir donanıma yaratılıştan sahiptir. Tabii ki insan şaşıracak, üzülecek, yas tutacak, çaresiz kaldığını hissedecek, bu defa olmayacak diyecek ama illaki bir çıkış yolu bulacaktır. Bu yolu biraz da çevresindeki örneklerden esinlenerek bulacaktır. Başta çocuklarımız olmak üzere çevreyi ve insanı öyle steril hale getiriyoruz ki, ilk septik travma adeta sonumuzu getiriyor.

İlköğretim çağından başlayarak tüm çocuklarımız performans beklentisi altında. Bu konuda sorun çıkınca profesyonel yardıma koşuyoruz. Hiperaktivite, dikkat eksikliği tanısı o kadar çok konuyor ki şaşırıyorum. Bizim çocukluğumuzda hiperaktivite yoktu, kaynaşık vardı; dikkat eksikliği yoktu tembellik vardı. O çocukların arasından bugün ki nesil çıktı. Doktor, mühendis, akademisyen olduk. Bugünün çocuklarını ve gençlerini yetiştirmeye talibiz. Ama şimdiki nesilde bir orijinallik göremiyorum. Yeni neslin iyileri, gösterilen yolda iyi yürüyeni oluyor. Ama hep kendilerine bir yol gösterilmesi beklentisi içindeler.

Psikiyatristler aileler ile işbirliği içinde sürekli ortama takviyeli bireyler ilave ediyorlar. İnce düşünemeyen, sorunsuz, eforik, kaygısız rol model bireyler. Kim olmak istemez ki. Takviyeyi teşvik edici bir ortam var yani. En geç yirmi yıl sonra bu nesil siyaset, iş ve bürokrasi dünyasından Türkiye’yi yönetecek. Ben kaygılıyım.

Başlıca sorumluluk, TEOG ve LYS sınavlarına alternatif ve çare bulamayan yöneticilerin; sonra, mutluluk, başarı ve performans kavramları arasındaki kocaman farklılıkları göremeyen velilerin; ve de bireysel sorunları çözerek toplumsal sorunların ateşine odun taşıyan psikiyatristlerindir diye düşünüyorum.

‘Prof. Dr. Bülent TOPUZ’