Öğrenci hocasına “Ben de...


Öğrenci hocasına “Ben de sizin gibi akademisyen olmak istiyorum, nasıl bir yol izlemem gerekir?” diye sorar. Hocası öğrencisine üç üniversite bitirmesi gerektiğini söyler. Aradan yıllar geçer öğrenci hocasının karşısına çıkar ve bitirdiği üç üniversitenin diplomalarını önüne koyar. Hoca der ki; “Evladım, sen beni yanlış anlamışın baban ve deden de üniversite bitirmeli demek istedim”.
Bilgi birikimi, görgü, vizyon ve adabın nesilden nesile çoğalarak aktırıldığına dair güzel bir anlatımdır bu hikaye. Bu tür tespitleri ve hikayeleri toplumlara taşımayı severim;
Türkiye muasır medeniyet seviyesine çıkma çabasına gireli 100 yıl kadar oldu. Bunun için elzem olan işlerden birincisi eğitilmiş insan sayısının artırılmasıdır. Eğitim bize dünyada neler olup bittiğini öğrenmemizi ve takip etmemizi sağlar. Nitekim 100 yıllık eğitim sürecimizde, birinci üçte birlik bölüm dünyanın ne yaptığını tercüme edip anlamakla geçti. Bir zamanlar yabancı dil bilmek, yani tercüme yapabilmek ile bilim insanı olmak neredeyse eş anlamlı idi. İkinci üçte birlik bölüm taklit ile geçti. Dünya ne yapıyorsa aynısını taklit ettik. Nihayet 100 yılın sonunda doğru, yani şimdilerde özgün eserler ortaya çıkarıyoruz.
Bir tıp mensubu olarak özellikle hizmet alanında dünyadan zerre geride olmadığımız gibi bazı alanlarda ilerde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. İleride olmak deyimi öyle kolayından söylenebilecek bir iddia değildir. Bu iddianın arkasında, o güne kadar yapılanları yapmış ve yaptıklarından bir sentez ile farklı ya da daha ileri bir şeyler yapma dürtüsü ile eyleme geçme cesareti vardır. 
TRT 1 de “Akıncı” adında bir belgesel izliyorum. Bayraktar grup tarafından yapılan son versiyon, 1000 ft üzerinde uçurulma iddiasındaki bir İHA’nın yapılışı, testleri, kalkışı, uçuşu ve inişini konu alan bir belgesel. İHA basitçe bir drondan ibaret, ama onu silahlandırıp bir savaş ortamına sokup, başarı ile çıktığınız zaman, toplum olarak milletler arenasında seviye atlamış oluyorsunuz. Savaş alanı dediğin hareket demek, karşı saldırı demek, radar, haberleşme, haberleşmeyi köreltme, dost düşman ayrımı, sivil asker ayrımı yapma demek. Yani komplike bir iş. Suriye’de Libya’da ve Azerbaycan’da bu karmaşık işi başarı ile gerçekleştirdiğimizi dost düşman gördü ve kabul etti. Nereden nereye, 45 yıl önce Kıbrıs’a çıkartma yaptığımızda kendi gemisini tanımayıp batıran bir geçmişimiz var bizim…
Dönelim belgesel programına. Akıncının her bir safhasında çalışan ekibin içinde handiyse 40 yaşın üstünde bir tane eleman yok gibi. Halbuki bir insanın en verimli çağı 40 yaşından sonrasıdır. 40 yaşına kadar insan kendine, kariyerine ve geleceğine yatırım yapar. Kırkından sonra da yaptığı bu yatırımın karşılığını alır. Nasıl oluyor da dünyanın en gelişmiş İHA’sını 40 yaşın altındaki bir ekip tarafından yapılıyor.
Çünkü onlar 40 değil, cumhuriyeti esas alırsak 97 yaşındalar, batı tipi eğitim veren ilk tıp ve mühendislik mekteplerini esas alırsak bu kronoloji Osmanlıya kadar gider.
Kuşkusuz daha iyi olabilirdik. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için, muasır medeniyetlerin uyguladığı eğitim metodolojisine geçmenin yüzüncü yılında semeresini alırsınız demiştik. Bu sürenin uzaması veya kısalması toplumların azim, kararlılık ve yönetiminde gizlidir. Özellikle üniversitelerin nesilden nesile aktaracağı eğitim-uygulama-araştırma birikimi önemlidir. Ben kısa ömrümde 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin kesintilerini, 15 Temmuz fetöcü darbeye giden sürecin kadrolaşma ve mobingden oluşan travmasını yaşayarak gördüm üniversitelerde. Şimdi de adrese teslim akademik kadrolaşmanın rehavetini görüyoruz.
Demem o ki daha iyi olabiliriz, bunun için yetişmiş insan gücümüz fazlası ile var, tek ihtiyacımız olan liyakattır.
'Prof. Dr. Bülent TOPUZ'