Denizli Gazetesindeki köşemde yayınlanan aşağıdaki yazımın üzerinden tam 10 yıl geçmiş. Yıldönümü vesilesi il...

Denizli Gazetesindeki köşemde yayınlanan aşağıdaki yazımın üzerinden tam 10 yıl geçmiş. Yıldönümü vesilesi ile tekrar paylaşmak istedim;

MIRTLAK

Sevgili hemşerim İlknur Akçadağ, bu sene Mırtlak’a gidip gitmeyeceğimi sordu. Kendisinin niyeti varmış diye sözlerine devam etti ama ben o anda durdum ve daldım. Neden mi? şimdilik burada bir ara vereyim ve bir gelenekten bahsedeyim Sevgili hemşerim İlknur Akçadağ, bu sene Mırtlak’a gidip gitmeyeceğimi sordu. Kendisinin niyeti varmış diye sözlerine devam etti ama ben o anda durdum ve daldım. Neden mi? şimdilik burada bir ara vereyim ve bir gelenekten bahsedeyim.

Kasabamın adı 1961 darbesi sonrası Akkent olarak değiştirilmiş. Önceki adı Zeyve. Anlamı net değil, Zaviye sözcüğünün ses değişmesine uğramış hali diye düşünürsek “küçük tekke” diye değerlendirebiliriz. Bu tanımı doğrulayacak şekilde “Ahmet Hoca” isminde bir horasan ereninin türbesi var.

Çocukluğum 14 yaşına kadar Zeyve’de geçti. Mayıs ayının ilk Cuma’sı ikindi namazı sonrası türbe avlusunda keşkek yerdik. Ortaya önce çimento torbası kağıtları serilir. Üzerine bazen bir sofra örtüsü/mendil yaygısı serilse bile çoğu zaman doğrudan kağıtların üzerine yufka konur. Sofranın etrafına oturarak sıralanılır. Tam ortada bulunan yufkanın üzerine keşkek boca edilir. Kaşık çatal yok, yuka ekmeği kullanılarak, eller keşkeğe değirilmeden yenilir. İstenirse yufkaya dürüm yapılır. Yeni yeni öğreniyorum, kazanların bir kısmı kasabadaki diğer camilere dağıtılırmış, kadınlar evden çıkmaz imiş. Onlara cami avlularından eşleri götürürmüş.

Şimdi de keşkek geleneğimiz devam ediyor. Artık masalara oturup tek kullanımlık tabaklarda, tek kullanımlık kaşıklarla yiyoruz. Eskisinden çok daha fazla yapıldığı halde yetmiyor. Bizim gibi devlet memurları da gelebilsin diye Cuma’dan Cumartesi’ye alındı. Aksaçlılar buna razı gelmediler, ama pratik zekalı Belediye Başkanımız Muharrem Kaya buna bir çare buldu. Cuma günü lokma dağıtıyor. Cumartesi günü ise tam bir şenliğe dönüşmüş durumda. Atlı cirit oyunları ve yarışları, mehter takımı gösterisi, protokolün davete icabı ve ağırlanması derken keşkek yılda bir defa görüşme ve sohbet vesilesi oluyor. Neredeyse tüm Çal Yöresi Protokolü burada toplanıyor. Bu vesile ile mırtlağımıza iştirak eden vekilimiz Nihat Zeybekçi’ye ve büyükşehir Belediye Başkanımız Osman Zolan’a kasabam adına teşekkür ederim.

Ortalık şenleniyor dedik ya; adını da Hıdrellez Türbe Şenlikleri koymuşlar. Şimdi gelelim Mırtlak sözcüğüne. Efendim benim çocukluğumda bu güne biz mırtlak derdik. Ne hıdrellez bilirdik, ne şenlik. Hatta türbe günü de denmezdi. Arkadaşım Mırtlak’a gidiyor musun? dediğinde bu sözcüğü kasabadan ayrıldığım 35 yıl aradan sonra ilk defa duyduğumu fark ettim. Kasabadan kopuk değilim, hiç değilse yılda bir gidiyorum. Gerçekten arkaik bir kelime duymuş gibiydim. 35 değil 350 yıl öncesine gitmişim hissine kapıldım. Nitekim kelimenin anlamını oracıkta bilen yoktu. Bu önemli değil, kesintisiz köyde yaşayanlarda sözcüğü kullanmıyor ve bilmiyordu. Sözlükleri karıştırdım, bulamadım. Bunun üzerine PAÜ Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden Levent Kurgun’a sordum. Hemen bilemedi, araştırma ihtiyacı vardı. Araştırması neticesinde aslının “Bırtlak” olduğunu, lokma ve hamur işi gibi anlamları olduğunu söyledi. Bak sen, bizim başkan Cuma günü lokma dökmekle işi aslına döndürmüş oluyor, farkında olmadan.

Türbe günü kasabamıza gelen her misafir ya da televizyon muhabiri kaç yıldır yapıldığını soruyor. Cevabımız yüz yıllardır idi, ama kanıtı yoktu. Sanki “Mırtlak” sözcüğü yüzyıllardır sürdüğünün ispatı gibi. Sözcüğün kökeni Oğuz Türkçesi, yani bugün kullandığımız dil. Öyle anlaşılıyor ki kasaba insanının kökeni olan Horasan’da da böylesi bir gelenek var idi.

Ananemin dilindeki sındı, sini, hayat, gire günü gibi birçok sözcük kayboldu gitti. Bu sözcükler bin yıl önce nerede yerleşik olduğumuzu ortaya koyan şifreler aslında. Bunlar üniversitenin ilgili bölümleri tarafından mutlaka çalışılıyordur. Sorun paylaşımda. Gelecek Mırtlak’a bu manada bir panel yakışır.