“Açık konuşuyorum, varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihda...

Açık konuşuyorum, varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Biz asistan doktorlarımız ile buralarda devam ederiz. Daha da ileri gidiyorum; yurtdışından dönmek isteyenlerin dönüşünü sağlar, buralarda görevlendiririz." dedi Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan.

Kuşkusuz Cumhurbaşkanımız ülkemiz için en iyi olduğunu düşündüğü kararı almakta ve söylemekte. Ancak karar bilgi ile alınır ve bu bilgi Cumhurbaşkanımıza danışmanları vasıtası ile bürokrasiden ve kamuoyundan temin edilir. Mademki ülkemizi için en iyisini istiyoruz, o halde eksik bilgi ile karar alınsın istemeyiz herhalde. Bu cümleden olarak bir hekim akademisyen olarak üzerime düşeni yerine getirmek isterim. Bu amaçla 17 Haziran 2019 tarihinde Denizli Gazetesinde yayınlanan köşe yazımı bir kere daha tekrarlamak isterim. Şöyle ki;

“ÖĞRENME EĞRİSİ BAKIMINDAN HALİMİZ

Öğrenme eğrisi iktisadi bir tanımdır. Kısaca; tekrarlanan süreçlerin üretim maliyetlerini düşüreceğini belirtir. Yani tekrarlama öğrenmeyi, öğrenme maliyet düşüşünü getirir. Bu kavramı sosyolojik hayata ve kurumlara taşıyabilir miyiz bi bakalım.

Öğrenmek ve icra etmek fiillerini birlikte değerlendirdiğimizde, üç dönemli bir eğrimizin olacağını düşünüyorum. Birinci dönem çok emek sarf edilen, hızlı öğrenilen ama bir o kadar da hata yapılan bir dönemdir. Hatalarından da öğrenir, bilgi ve tecrübeyi zamanla pekiştirirsin.

İkinci dönem öğrenmenin yavaşladığı, öğrenileceklerin azaldığı ama sorunların da azaldığı, verimliliğin arttığı bir dönemdir.

Üçüncü dönem ise inişe geçilen dönemdir. Yeni öğrenme yok denecek kadar azdır, işler eski bilgiler, tecrübeler ve metotlarla yürütülür.

Şimdi bu öğrenme eğrisini kendi mesleğime uyarlayacağım. Başta asistanlık yılları olmak üzere hızlı bir öğrenme süreci yaşadım. Bir taraftan okuyor, bir taraftan hocalarımdan görüyor ve bir taraftan da yapıyordum. Yaptıklarımda kusurlarım oluyordu. Bu kusurlarımdan da öğreniyordum. Şimdi geriye dönük düşündüğümde keşke öyle yapmasaydım dediğim ameliyatlarım var.

Ben öğrenme eğrisinin ikinci safhasının ortalarında sayılırım.

Şimdi gelelim asıl söylemek ve anlatmak istediğime. Öğrenme eğrisinin birinci döneminin verimli geçmesini, yanlışların az yapılmasını sağlayacak olan hocalardır. Hocaların kimisi öğrenme eğrisinin ikinci safhasında ve yaparak gösteren, kimisi üçüncü safhasında ve anlatarak uyaran kişilerdir. Her halükarda hocalar sayesinde öğrenme eğrisinin birinci kısmı kısalır, yanlışlar az olur. Hocaların olmadığı yerde iş üretilememesi bir sorundur, ancak asıl sorun cehaletin cesaretine fren olunamamasıdır.

İdeal olan öğrenme eğrisinin her iş ve her kişi için sıfırdan başlamamasıdır. Öğrenen, öğretenlerin bilgisinin ve tecrübesinin üzerine koyabilmelidir. İnsanı, işi, kurumları ve ülkeyi tekamül ettirecek olan bu yöntemdir. Bu anlattığım şekilde olabilmesi için nesiller arasında kopukluk olmaması, kurumlarda devamlılık olması gerekir.

Kurumlarında bir öğrenme eğrisi vardır. Çalıştığım kurum olan üniversitenin tıp fakültesini ele alalım. Her ne kadar hoca diyebileceğimiz bazıları olsa da, 1994 yılında genel olarak genç bir ekip ile başladık. Hemen hepimiz öğrenme eğrisinin birinci kısmında idik. Mesleğimizin inceliklerini bu fakültede, yaparak ve deneyerek öğrendik. Öğrenme süreçlerinin bizlere, hastalara, kuruma ve bu ülkeye bir maliyeti oldu. Bu maliyetin neticesinde öğrenme eğrisinin ikinci safhasına geçmiş bir öğretim üyesi topluluğu, dolayısı ile bir kurum ortaya çıktı. Normal olarak olması gereken, bu kurumu öğrenme eğrisinin ikinci safhasında tutmak olmalı idi. Peki öyle oldu mu?

Önce fetöcü güruh liyakat esaslı olmayan atamalarla geldiler. Yerleşik hocaların isteği dışında geldikleri için öğrenme eğrisini başından işe başladılar. Yani bilgi ve tecrübenin nesilden nesile aktarılması kesintiye uğradı. Üniversitelerde fetönün gücü kırıldı ama sorun baki kaldı. Nesiller arası kopukluk devam ediyor. Kongreler vesilesi ile değişik tıp fakültelerinden arkadaşlar bir araya geliyoruz. Hemen her fakülte aynı sorunları yaşıyor. Yılların tecrübesine sahip hocaların küsmesi, vazgeçmesi ve nihayet emekliliği tercih edip eğitim dışı kurumlarda çalışmaları içimi acıtıyor.

Demem o ki, kurumlarımız öğrenme sürecinin birinci safhasında patinaj yapıp duruyor. Zaman, emek ve kaynak israfı içindeyiz. Neresinde, ne zaman ve nasıl dururuz bilemiyorum…”

Özetle demek istiyorum ki; bilginin, görgünün, tecrübenin nesilden nesile aktarıldığı ortamı destekleyelim ve besleyelim ki yeni nesil bu tecrübenin üstünde yükselsin; öğrenmeye ve yükselmeye her seferinde sil baştan ve yeniden başlamayalım.