Yeni bir yazı yolculuğumuz...


Yeni bir yazı yolculuğumuza başlarken “iyi yolculuklar” diliyorum ve bir anonsla devam ediyorum değerli konuklarımız:

Yazımız; Lao Tzu’ nun “En uzun yolculuklar bile, tek bir adımla başlar.” istikametinden yola çıkıp bilinmezliklere uzanacak, kısa bir dinlenme molasından sonra, Peygamber Efendimiz’in  “Seyahat edin sıhhat bulun.” ikramıyla afiyetlenecektir.

“Her gün bir yerden göçmek, ne güzel

Her gün bir yere konmak, ne güzel

Bulanmadan, durmadan akmak ne güzel20

Dünle beraber gitti cancağızım

Ne varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”

şiiriyle, Mevlana’mızla, başladığımız yere, özümüze dönecektir.

Yolculuğumuz boyunca lütfen değerli duygularınızı, anılarınızı, heyecanlarınızı, sevdalarınızı, güneşinizi, yağmurunuzu, hayallerinizi, denizinizi, sahilinizi, yeşilinizi, mavinizi, kırmızınızı yanınıza alınız!

(Tayinlerle güzel yurdumuzu dolaşan bir memur çocuğunun ortaokul, lise yıllarında hayali “otobüs şoförü olmak” olunca böyle bir girizgaha pek de şaşırmamak gerek!

Fiyakalı gözlükler ile can taşımak, engebeli yollarda süspansiyonlu koltuklarda )salına salına direksiyon sallamak, molalardaki imrendirici izzeti ikrama mazhar olmak ve en önemlisi de –ya da en çarpıcısı mı demek gerek- hep yolda olmak hissi  ruhuma işlemişti şehirlerarası yolculuklarda.)

Seyahat. Efsunlu bir kelime…

Kısa olsun, uzun olsun, az olsun, çok olsun, miktarının tolere edilebilir olduğu, bununla birlikte etkisinin çok uzun sürdüğü, adeta kana karışan bir hormondur, seyahat. İçinde adrenalin, seratonin, endorfin, melatonin, dopamin gibi heyecan veren, coşku katan, harekete geçiren, aşık eden, mutluluk veren bir hormon kokteyli sunar bize, seyahat.(İkramlarımız devam ediyor, lütfen koltuklarınızı dik konuma getiriniz.)

Yeni yerler görmektir, yeni pencereler açmaktır, yeni düşünce formlarına ulaşmaktır, yeni insanlar ile tanışmaktır, “yine, yeni, yeniden” hissi yaşamaktır, seyahat.

Ahiretten dünyaya dökülen –adeta- cennet parçaları toplamaktır, şükretmektir, yaşamayı derinden absorbe etmektir, denize karışmaktır, yükselip bulut olmaktır, yaylada rüzgar olmaktır, tarlada hasat olmaktır ve tüm bu duygu deryasının sonunda çarpılmaktır, haşat olmaktır, seyahat.

“Farklı rotaları denemek” yaklaşımıyla yazımızda direksiyon kıralım değerli konuklarımız. Seyahat ederken yol seçimi var tabi bir de. Bölünmüş yollar, otobanlar çok rahat ama beni asıl cezbeden doğadan çalınmamış daracık iki şeritli deniz, dağ manzaralı, doğa manzaralı yollar…

Bir tarafın alabildiğine mavi, diğer tarafın yeşilin her bir tonu. Ve sen direksiyonda bu heyecanın ile kırmızı. Karıştırın bu renkleri, oluşsun size hayatın, hayallerinizin tüm renkleri.

Yılan gibi kıvrılarak çıkarsınız bir dağın tepesine ya da inersiniz dağın eteklerinden denizin buluştuğu yere. Her viraj yeni bir heyecan, yeni bir manzara, yeni bir renk, yeni bir belirsizlik, yeni bir merak. Bedenen çok yorucu, gelgelelim ruhen çok doyurucu!

Seyahatlerin vazgeçilmezlerinden biri de o rota üzerindeki eski-meyen- dostlarla görüşmek, hemhal olmak, bir kahve içimiyle anılar etrafında iç yolculuklara çıkmak olsa gerek. Yaz sıcağında yaylada yapılan güzel bir kahvaltı, Boğaz’a nazır içilen bir çay, kampta közde pişirilen yiyecekler, gece yarısı şehir ayaklarının altında yenilen bir ekmek arası ve daha niceleri.. Eş, dost, akraba ile seyahatlerde tüketilen yiyeceklerin aslında hiç tükenmediğini, hep hatırlandığını, anılar sofrasına bir tabak daha eklettiğini hisseder hisseder, tarifsiz sevinçleri hazmedersin.

Bir atasözümüz der ki “ev alma, komşu al.” Bunu bir adım daha ileriye taşıyalım. “Araba alma, yol al.”

Değerli konuklar, yazımızın sonuna gelirken devam edecek yolcularımız ile bir hafta sonra yine güzel bir Pazar gününde, yeni bir köşe yazısında görüşmek ümidiyle der, yollarınızdan öperim.

Faruk Gülhan – Öğretmen