Pandemi dolayısı ile uzun süredir ertelediğimiz Alanya da otu...


Pandemi dolayısı ile uzun süredir ertelediğimiz Alanya da oturan dünürlerle çocukların Ekim ayında yapmayı planladığı düğünü görüşmek üzere bu hafta sonu için plan yapmıştık. Manavgat ve Alanya da başlayan orman yangınları canımızı çok sıktı. Gitmek konusundaki isteksizliğimiz zamanın daralması ve hiç gidememek korkusuna yenik düştü ve cumartesi sabahı düştük yola. Antalya ya kadar yol gayet iyi idi fakat doğuya, Alanya tarafına dönünce ufukta gökyüzünün karartısından olayın büyüklüğünü ve vahametini anladık. Serik İlçesine yaklaşınca gökyüzündeki güneş kayboldu, gökyüzü kızıl ve kasvetli bir renge bürünüp hava birden karardı, istisnasız her kavşakta polisler ana yolun açık ve akıcı olması için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı. Sirenlerini çalarak hızla ilerleyen ambulanslar, orman araçları, tırların üzerine yüklenmiş iş makinaları ve dozerler son sürat olay yerine doğru gidiyorlardı. Araç kullandığım için pek bakamadım fakat hanım sol taraftaki dağlardan yükselen dumanları ve gökyüzüne yükselip bulutları yalayan ateş kümelerini görüntüledi. Havada birkaç helikopter denizden aldığı su dolu kovalarını yanan yerlere boşaltıp tekrar denize dönüyordu. Yol boyunca yanan ormanlar oto yola uzak olsa da havadan incecik kar gibi beyaz küller arabanın camına yağıyordu, yolun sağ şeridinde aralıklar halinde seyreden onlarca küçük pikaplarda, paketlenmiş bazıları yeşil bazıları da sarı saman ve taze ot balyaları vardı. Alanya ya varınca haberlerdeki görüntülerden o saman dolu kamyonetlerin Yurdum insanları tarafından hiçbir çağrıya ya da kampanyaya gerek duymadan hazırlanıp yollara düşmeleri, yersiz ve yurtsuz kalan hayvanların beslenmesi için belki de kendi hayvanlarını düşünmeyip oradaki hayvanları düşünmeleri gözlerimi yaşartmaya yetip de arttı. Pazar sabahı kahvaltı yaparken dünürümü bir esnaf arkadaşı aradı deposunda boş koli varsa vermesini esnaflar arasında yangından zarar gören köylere yiyecek, içecek ve su göndereceklerini söyleyince elimde çay bardağı ile masadan kalkıp, balkon kapısını açtım, gece boyu yağıp kırağı gibi birikmiş küllerin üzerine basarak balkon demirine yaslanıp düşüncelere daldım.
Daha yüz yıl önce, yokluğun ve yoksulluğun diz boyu olduğu bir zamanda yedi düvelin üzerine çullandığı bir halkın kadını, çocuğu, genci, yaşlısı ile bir olup hayatlarını hiçe sayarak yurdunu kurtaran bu halk, zorda kaldığında yine aynı ruhla birlik olup yurduna sahip olacağından hiç kuşkum kalmadı. Sosyal medyada bir sürü kirli haberler var bunlar yurdum insanının içine fitne ateşini sokmak isteyen yerli işbirlikçi düşmanların çabaları fakat bu çabalar boşa çıkmaya her daim mahkum çünkü ne kadar insanlarımız vurdumduymaz görünse de konu vatan olunca gerisinin teferruat olduğunu ruhuna ve benliğine işlemiş bir millettir, bu düşünceler içinde acı acı gülümseyip bardağımdaki soğumuş çayımı gururla içtim.

[ilgili-haber=1571]

Gelelim ormanların yanmasına, oralarda yananın sadece ağaçlar olmadığını hepimiz biliyoruz, orada yanan bir eko sistemdir, ormanda yaşayan gözle görüp ya da göremediğimiz sayısız canlının yurdu, yuvası yanıyor ve o canlılar ölüyor. Bu can kayıplarının kendine insanım diyen herkesin içinde onmaz yaralar açtığından eminim. Bu millet büyük bir millet, bu ülke büyük bir ülke binlerce yıldır bu Dünya üzerinde var olmuş ve ilelebet var olacak bir millettir, acılarımızı kalbimize gömüp, yaralarımızı hızla sarıp iyileşecek ve yolumuza devam edeceğiz.
Yangın sadece bizim ülkemizde değil şu an birçok ülkede orman yangınları var, hatırlayınız! Geçen yıllarda Avusturalya da ülkemiz büyüklüğünde bir alan aylarca yandı.
Bu Dünya altı sefer kendini yenilemiş, elbette yine kendini onarmasını ve yaralarını sarmasını başaracaktır belki eskisi kadar hızlı olmayabilir, yeter ki! Biz ona fırsat verip yardımcı olmasını bilelim.
Raşit ÖZTÜRK
Yazar