Dört ayak üstünde, yerde s...

Dört ayak üstünde, yerde sürünerek okula gelirdi. Benden bir sınıf üstte idi. Bildiğim ve duyduğum, okula ailesi istemediği halde, ağlaya sızlaya gelmek istemiş ve bu kararlık karşısında aile çaresiz göndermişti.
Okulların yıl sonuna doğru gösterileri oldurdu. Hasan ne yapar eder, sahne aralarından birinde elleri üzerinde bi sağa bi sola yürür, seyircilere bi hoşluk oluştururdu. Kendisi ve engeli ile barışıktı yani.
Onu örnek almışlığım vardır. Bilirsiniz Çal yöremizin ormancılığa karşı bir merakı vardır. 1975 yılı olması lazım, Çal’da bir orman haftası şiir yarışması oldu. Türkçe öğretmenimiz Meral Başer birer şiirle katılmamızı istedi. Kaç kişi ciddiye alıp bir şiir yazayım demiştir hatırlamıyorum, ama Hasan ve ben yazdık birer şiir. Benimkisi yakın çevremizin ormansız tepelerinin geçmişini ve ormansızlığın zararlarını anlatan hikayenin şiire dönüştürülmüş hali idi. Ama Hasan’ın ki bir başka idi. “Vurma ozan vurma, sazın aslı ağaçtandır” dizesi hala aklımdadır. Şiirlerimizi sırayla okuduk, Çal’da bu iş için organize edilmiş bir salonda. O birinci oldu, ben ikinci. Aynı okuldan, aynı köyden iki derece. Büyük bir gururla ve sükse ile döndük köyümüze. Çal gücü gazetesi şiirlerimizi bastı, hala saklarım tavan arasında, arasam bulunur mu bilmem.
O da, ben de aynı yıl yatılı okulları kazandık. Ben İzmir Buca lisesine gittim o Denizli lisesine. İkimiz de gurbetçi olunca Denizli garajında karşılaştığımız olurdu. Tesadüf bu ya, sol fraksiyonlardan Halkın Yolu’nun Türkiye’de en güçlü olduğu iki lise Denizli lisesi ve Buca lisesi idi. Buna rağmen benim siyasetim farklı idi. O beni Halkın Yolu’na davet ederdi. Neticede idealist gençlerdik. Emperyalizme karşı idik. Bunun için haykırmak gerekiyordu, biz de farklı kulvarlarda avazımız çıktığı kadar haykırıyorduk.
Liseler bitti, üniversiteye başladık. Ben Cerrahpaşa tıp fakültesine başladığımda, O iki yıllık İstanbullu idi. Aradım buldum kendisini. Beni İstanbul Üniversitesinin medikososyal tesislerine davet etti. Tiyatro çalışması yapıyorlardı. Ölü Ozanları Derneği oyununu çalışıyorlardı. Birkaç defa daha gitmişliğim oldu. O günlerden aklımda kalmış olmalı, daha sonra Pev kolej’de yöneticilik yaparken iki oyunda ben de sahne aldım.
Hasan, kısa lirik dizeler yazmaya devam etti. Biz onları facebook sayfasından okuduk. Zaman zaman görüştüğümüz oldu. O kaldığı yerden devam eder, bu defa da beni siyasete davet ederdi. Öyle kendi siyasetine değil, “Gir şu siyasete bi tarafından, senin gibi adamlara ihtiyaç var” der dururdu.
Hasan, azim karşısında hiçbir engelin duramayacağının somut örneğidir. Dört ayak yerde sürünürken ameliyat oldu, çelik ateller ile ayağa kalktı. Koltuk değnekleri ile yürüdüğü oldu. Tekerlekli sandalyesi ile her yere ulaştı. Engelliler derneklerinin en sevilen üyesi ve aktivisti oldu. İş sahibi, aile sahibi oldu.
Bu güzel insanı, 27 Ekim günü kalp krizinden kaybettik, mekanı cennet olsun. Ondan dizelerle bitirelim;

Bağ Arası Çocukları
 
Bağ arasından çıktık biz
Çal topraktan
bulgura terli yufkadan
Kara çalıdan
Vurabilirsek serçe kuşu katıktan
İki aradan
bir iş arasından,
gizliden saklıdan
Suçtan çıkmışlık sanki
bağ arası çocukluğu...