Herkes dolar ve kuru konuşuyor ya, ben eksik kalmayım de...
Herkes dolar ve kuru konuşuyor ya, ben eksik kalmayım dedim. İşin aslı ben eskiden beri kur ile ilgiliyimdir, dertliyimdir. Önce Temmuz 2011 yılına gidelim;
Zamanın Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Denizli’ye gelmiş, Pamukkale Üniversitesi Kongre Kültür Merkezinde konuşma yapıyor. Yılmaz’dan önce Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci bir açılış konuşması yapıyor. O tarihlerdeki Denizli Gazetesi Köşe yazımdan aktarıyorum;
“Düşük kur politikasının ihracatçıyı, dolayısı ile üretim, yatırım ve istihdamı nasıl olumsuz etkilediğini en yalın şekli ile açıklıyor Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci. Sadece şikayet etmekle kalmıyor, çözüm de öneriyor. Merkez Bankasının yaptığı günlük döviz alımlarının miktarı artırılırsa, yani piyasadan döviz çekilirse, Dolar ve Avro değerlenir diyor. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın açıklaması da bir o kadar net, üstelik tecrübe ile sabit. Piyasadan döviz alınınca merkez bankasının döviz rezervi artıyormuş. Bu Türkiye’nin borç geri ödeme kapasitesini artırıyormuş, bu güvenceyi gören yabancı, döviz getiriyormuş ve sonuç olarak inadına bollaşan döviz ucuzluyormuş. Şu satırları yazarken aklıma gelen, “ Döviz Türkiye’ye yüksek faizin cazibesine kapılıp geldiğine göre eş zamanlı faizler de düşürülemez miydi?” sorusunu soramadım. Gerçi Durmuş Yılmaz’ın her soruya cevabı hazır. Herhalde o zaman da enflasyon yükselir derdi. Çin parasını nasıl değersiz tutabiliyor diye sordum. Bunu kapalı ekonomi sayesinde başarıyormuş. Aynısını yapabilmek için, içinde bulunduğumuz sistemin dışına çıkmak gerekiyormuş. Bunu da hiç tavsiye etmiyor.”
Keçeci’nin dediğini yapmadık, aksine dolar satarak doları düşük tutmaya çalıştık. Ancak buna dolarımız yetmedi. Dolarımız bitince, yani frenimiz boşalınca dolar başını aldı gitti. Dolar alıp başını gidince ihracatımız arttı. Zaten bu ülkede ne zaman devalüasyon olsa, peşi sıra ihracat rekoru gelir. İnanmayan meşhur 2001 ekonomik krizi sonrası çıkan ekonomi haberlerindeki ihracat rekoru manşetlerini internetten bulabilir.
On yıl önce söylediğim ve iddia ettiğim gibi, dolar yüksek olur ise; ihracat cazip, ithalat pahalı, cari açık düşük olur. Bunun benden 10 yıl sonra keşfedilmiş olmasına üzülürüm. Geçen yıllara yanarım.
Şimdi deniyor ki, ihracatın neredeyse %70’i ithalat ile temin edilen ara mala dayalı. Yani kur yükselince maliyet artıyor.
Artar tabi; kur düşük olunca Özbekistan, Pakistan ve Mısır pamuğu cazip olduğundan, Denizli’nin tekstilcisi ithalata yönelince, yüz yıldır geçimini pamuktan sağlayan Sarayköy çiftçisi pamuk ekmez oldu. Biz Sarayköy ovasının pamuğunun lif uzunluğunu nasıl artırırız diye arge çalışması yapmak yerine ithalatı tercih ettik. Şimdi kur arttı, ithalat pahalı, Sarayköy pamuğu para edecek ama eken olur ise. Pamuk para etmeyince yeni nesil geleceğini uydur kaydır yüksekokullarda okumakta aradı. Onlar şimdi oturarak yapılacak bir iş arıyorlar. Yani anlayacağınız pamuğa dayalı bir yaşam kültürü yok edildi. Geri gelir mi bilinmez vesselam.
Zamanın Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Denizli’ye gelmiş, Pamukkale Üniversitesi Kongre Kültür Merkezinde konuşma yapıyor. Yılmaz’dan önce Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci bir açılış konuşması yapıyor. O tarihlerdeki Denizli Gazetesi Köşe yazımdan aktarıyorum;
“Düşük kur politikasının ihracatçıyı, dolayısı ile üretim, yatırım ve istihdamı nasıl olumsuz etkilediğini en yalın şekli ile açıklıyor Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci. Sadece şikayet etmekle kalmıyor, çözüm de öneriyor. Merkez Bankasının yaptığı günlük döviz alımlarının miktarı artırılırsa, yani piyasadan döviz çekilirse, Dolar ve Avro değerlenir diyor. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın açıklaması da bir o kadar net, üstelik tecrübe ile sabit. Piyasadan döviz alınınca merkez bankasının döviz rezervi artıyormuş. Bu Türkiye’nin borç geri ödeme kapasitesini artırıyormuş, bu güvenceyi gören yabancı, döviz getiriyormuş ve sonuç olarak inadına bollaşan döviz ucuzluyormuş. Şu satırları yazarken aklıma gelen, “ Döviz Türkiye’ye yüksek faizin cazibesine kapılıp geldiğine göre eş zamanlı faizler de düşürülemez miydi?” sorusunu soramadım. Gerçi Durmuş Yılmaz’ın her soruya cevabı hazır. Herhalde o zaman da enflasyon yükselir derdi. Çin parasını nasıl değersiz tutabiliyor diye sordum. Bunu kapalı ekonomi sayesinde başarıyormuş. Aynısını yapabilmek için, içinde bulunduğumuz sistemin dışına çıkmak gerekiyormuş. Bunu da hiç tavsiye etmiyor.”
Keçeci’nin dediğini yapmadık, aksine dolar satarak doları düşük tutmaya çalıştık. Ancak buna dolarımız yetmedi. Dolarımız bitince, yani frenimiz boşalınca dolar başını aldı gitti. Dolar alıp başını gidince ihracatımız arttı. Zaten bu ülkede ne zaman devalüasyon olsa, peşi sıra ihracat rekoru gelir. İnanmayan meşhur 2001 ekonomik krizi sonrası çıkan ekonomi haberlerindeki ihracat rekoru manşetlerini internetten bulabilir.
On yıl önce söylediğim ve iddia ettiğim gibi, dolar yüksek olur ise; ihracat cazip, ithalat pahalı, cari açık düşük olur. Bunun benden 10 yıl sonra keşfedilmiş olmasına üzülürüm. Geçen yıllara yanarım.
Şimdi deniyor ki, ihracatın neredeyse %70’i ithalat ile temin edilen ara mala dayalı. Yani kur yükselince maliyet artıyor.
Artar tabi; kur düşük olunca Özbekistan, Pakistan ve Mısır pamuğu cazip olduğundan, Denizli’nin tekstilcisi ithalata yönelince, yüz yıldır geçimini pamuktan sağlayan Sarayköy çiftçisi pamuk ekmez oldu. Biz Sarayköy ovasının pamuğunun lif uzunluğunu nasıl artırırız diye arge çalışması yapmak yerine ithalatı tercih ettik. Şimdi kur arttı, ithalat pahalı, Sarayköy pamuğu para edecek ama eken olur ise. Pamuk para etmeyince yeni nesil geleceğini uydur kaydır yüksekokullarda okumakta aradı. Onlar şimdi oturarak yapılacak bir iş arıyorlar. Yani anlayacağınız pamuğa dayalı bir yaşam kültürü yok edildi. Geri gelir mi bilinmez vesselam.