Geçtiğimiz hafta tarihe no...
Geçtiğimiz hafta tarihe not düşülecek bir olaya gerçekleşti. Çal, Bekilli ve Baklan belediye başkanları, ziraat odaları, muhtarlar bir araya geldiler ve üzüm üreticisi çiftçilerle toplantı yaptılar. Şimdi Çal ve üzüm ikilisine bir parantez açalım;
15 yaşına kadar yaşadığım köyümün etrafı kesintisiz üzüm bağları ile çevrili idi. Çal yöresini tanımlamak için; “üzüm bağlarının içinde köyler vardır” demek isabetli olur sanırım. Dünyada bu kadar üzüm çeşitliliğinin bulunduğu başkaca bir coğrafya olduğunu sanmıyorum. Temmuz ayının ortalarına doğru alaca ile başlayan üzüm tadımı Çal Karası, çekirdeksiz, soğulca, kadın parmağı, ırazla, kara üzüm ve daha pek çoğu ile sürer giderdi. Çekirdeksiz değerlidir, uygun koşullarda kurutulur ve tüccara satılır. Kara üzüm yokluğun çerezidir, cebimizden eksik olmazdı. Eylül ayı ile birlikte hasat mevsimi, namı diğer bağbozumu başlar. Üzümler ailecek toplanır. Genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuk bağdayızdır. Kimi üzüm yolar, kimi sepetleri kelterlere boşaltır, kimi kelterleri içi posatalı su bulunan lancanın başına getirir. Güçlü kuvvetli bir erkek üzümleri bir kelter içinde lancanın içine sokar ve birkaç defa daldırıp çıkardıktan sonra, suyu süzülsün diye genişce bir tahtanın üzerine bırakır. Süzülen su tekrar lancanın içine boşalır. Sonra kelter üzümün serileceği yere dökülür. Ya gazete kağıtlarının, ya da çimento kağıtlarının üzerine sererdik biz. Naylon üzerine serenleri de görürdüm. Üzüm bu yörenin hem umudu, hem derdidir.
Çal yöresinin en önemli tarımsal ürünü üzümdür. Dünyanın aroması en güzel üzümlerini yetiştirmeye son derece elverişli olan Çal yöresi toprağı, başkaca bir ürün desenine müsait olmaması bakımından bir dezavantajdır da. Çallı, bir yıl boyunca tarlada çalışır, sürer, otunu alır, çapalar, ilaç atar, budar. Üzümlerin olgunlaşması Eylül’ün ilk haftasına denk gelir. Üzüm bir haftada, bilemedin iki haftada toplanmalıdır, yoksa dalında çürür. Ya bir tüccara satılacaktır, ya da bin bir meşakkat ile serilip kurumaya bırakılacaktır ki, Eylül yağmurları başlar. Üstünü ört bakalım, aç bakalım bir telaştır gider. O nedenledir ki, Çallı üzümünü ilk gelen tüccara satar. Ne kime sattığı bellidir, ne de kaça sattığı. Bir kaç yılda bir dolandırılır. Parasını aldığında bir hesap yapsa; kendi tarlasında çalışmaktan elde ettiği paradan masraf çıktıktan sonra geriye kalan, el tarlasında gündelikçi olmaktan daha azdır. Bu nedenledir ki, Çal’ın insanı ya okumalı ya da yurt dışında işçi olmalıdır. Örneğin ben Almancı bir babanın okuyan çocuğuyum.
Üzümün, üreticinin yüzünü güldürmesi için saklanabilir ve uzun vadede pazarlanabilir bir sanayi ürününe dönüştürülmesi gerekir. En önemlisi de bu işin yörede yapılması gerekir. Ürünü uzun vadeli satılabilir ve pazarlanabilir hale dönüştüren pekmez fabrikası çalışmadı. Ama şarap fabrikaları sürekli kapasite artırarak nihayet yörenin ürününü değerlendirebilir hale geldiler. Özel sektör en uygun koşullarda ürün almak, maliyetleri en aza indirmek, kazanmak ve yeni yatırımlar yapmak ister. Ancak bu istek ve uygulama sürdürülebilir değildir. Bundan sonrasını Çal Belediye başkanımız Fethi Akçan’ın basın açıklamasından aktaralım; “Çal yöresindeki 220 bin dönüm civarındaki bağ alanı, günümüzde 160 bin dönüme düşmüş durumda. Mevcut bağlar 70-80 yaşında ve 10-15 yıllık ömürleri kalmış durumda. Bu bağları yenilemek çiftçin içinden gelmiyor. Yani 10 yıl sonra şarapçı alacak üzüm bulamayacak, şaraplık üzümü bile ithal eder duruma geleceğiz.”
İş ithalata kalınca bu iş liman yakınındaki imalatçılara kayar sanırım. Hatta doğrudan şarap ithal edilir. Bu durumda Türkiye’nin şarap üretiminin % 55 ini karşılayan bu yöredeki tesisler atıl kalır. Bu durumu gören şarap imalatçıları, yörenin üç belediye başkanının davetine uyarak, üzümün ederi üzerinden üreticiler lehine bir anlaşmayı kabul etmeleri takdire şayan doğrusu. Kısa gün karı peşinde koşmamış olmaları, Türkiye’ye örnek olacak bir davranış.
[ilgili-video=1]
Üzümün para etmemesi nedeniyle, erkenden okumaya durmuş ve gurbetin yolunu tutmuş Çal insanı hızla birey olabilmiştir. Tahsil görmek, gurbet görmek onda fark yaratmış, kendi aklını sever hale gelmiştir. Birey olabilmiş insanların ve toplumların bir araya gelebilmesi zordur, ancak geldikleri takdirde katlamalı sinerjik etki yapar. Çallının gösterdiği bu olgunluk ülkem adına beni umutlandırmıştır. Bu işte yaptıkları liderlik için yörenin belediye başkanları Yusuf Gülsever, Fethi Akçan ve Mustafa Çoban’a yöre ve ülke adına takdir ve teşekkürler…
‘Prof. Dr. Bülent TOPUZ’