Gazeteci Çiğdem Toker’in babası burun kanaması ile acile başvurmuş ve maalesef acil serviste hayatını kaybetmiş. Bunun üzerine Toker, olayı kendi köşe yazısında anlatmış. Yazısında babasının ağır umursamama sonucu kanamadan öldüğünü iddia etmiş ve hekimleri suçlamış. Vatandaşın böylesi olaylarda acısı ile karışık suçlamalarda bulunmasına alışığız da, gazeteciliğin ise ne, neden, nasıl, nerde, ne zaman, kim diye kuralları var diye biliyoruz.
Bir KBB hekimi akademisyen olarak bu kurallar açısından olayı özelinden hareketle, ama özelinden ziyade genel olarak değerlendirme ihtiyacı hissettim. Burun kanamalarında, hekim ile hasta ve yakınlarının, asimetrik bilgiden kaynaklanan çatışmacı bir iletişim içinde olmaları, olağan bir durumdur, yani yaşananlar ve düşünceler Toker ailesine has bir durum değildir.
Öncelikle şunu belirteyim ki 35 yıllık KBB hekimiyim, bu sürenin 30 yılını komplike vakaların tedavi ve takip edildiği üniversitede geçirdim, burun kanamasından kan transfüzyonu gereken, yani kan ihtiyacı olan bir tane hastam olmadı, kaldı ki eks olsun.
Tıp talebelerine ve asistanlara da anlattığımız gibi, burun kanaması bir hastalık olmaktan ziyade bir belirtidir. Hele ileri yaşlarda hastanın diğer hastalıklarının yanında tali bir sorundur. Bir yaşlının burnu neden kanar;
Tansiyonu ileri derecede yükselmiş olabilir; bu demektir ki hasta yüksek tansiyonun neden olabileceği kalp krizi, beyin damarı tıkanıklığı veya beyin kanaması geçirebilir.
Kan sulandırıcı ilaçlar kullanıyor olabilir; bu demektir ki hasta kalp damar hastasıdır, daha önceden ya kalp hastalığı, ya akciğer hastalığı ya da beyin hastalığı geçirmiştir, ya da bu hastalıkları geçirme tehdidi altındadır, yani her an tablo değişebilir.
Çiğdem Toker’in köşe yazısına göre, rahmetli iki yıl önce kısmi felç geçirmiştir. Haricen öğrendiğime göre de stentli kalp hastasıdır, hipertansiyonu vardır. Yani bu demek oluyor ki, yaygın damar hastasıdır. Her an enfarktüs veya felç geçirebilir. Bu nedenle kan sulandırıcı kullanmaktadır, bu durumda beyin kanaması riski de vardır. Burun kanaması burada hastalık olmaktan ziyade uyarıcı bir belirtidir. Hastanın daha önceki kısmi felçten kurtulmuş olması, felçten önceki sağlığına kavuştuğu anlamına gelmez. Nitekim rahmetli eski sağlığına kavuşamamıştır, hareketliliği azalmıştır, pandemi de bu hareketsizliğe katkı yapmıştır. Hareketsizlik kalp, damar ve beyin hastalıkları için predispozan bir faktördür. Demem o ki yaygın damar hastalığı olan bir hasta tekrar felç olabilir ve her seferinde hayatı bir öncekinden daha büyük risk altındadır.
Burun kanamasına burun tamponu konur. Tamponu acil hekim koyabilir, bir KBB hekimi çağırabilir. İkisi de doğru davranıştır. Yani bir KBB hekiminin görmesi şartı yoktur. Tampon konulan hastadan kan sızıntısı olabilir, takibi seri kan tetkiki ile yapılır. Tampona rağmen sızıntıyı aşan bir kanama var ise, KBB hekim çağrılabilir. Yeri gelmişken acil hekimleri triaj, yani yönlendirme hekimleri değildir, müdahale konusunda yetkin ve görevli hekimlerdir.
Gelelim vakamızın kanamasının ciddiyetine. Haricen öğrendiğimize göre, hastanın acile geldiğinde Hb kan değeri 17 imiş, zamanla 14’e düşmüş. Bunun normali 17,5 ile 13,5 arasındadır. Yani hastanın Hb değeri hiç normalin altına düşmemiş. Bu durumda iddia edildiği gibi kan kaybı ve hipovolemik şoka bağlı ölüm söz konusu değil. Kan değeri düştüğüne göre neticede kanamış diye düşünebiliriz, ancak acilde takibe alınan hastalara takılan serum kan Hb seviyesini seyreltebilir, yani kayıp olmadan da bu değer düşebilir. Son ameliyat ettiğim bir hastamın, ameliyata giriş Hb değeri 12 idi, taburcu ettiğimde 9’a düşmüştü, ne şikayeti vardı ne de kan gerekti.
Tecrübelerime göre; sızıntı şeklinde de olsa her türlü kanama, özellikle de burun kanaması hasta ve yakınlarını telaşa sevk eder. Hekim olarak en büyük çabam ve sorunum, kanama duruverse her sorun hallolacak beklentisi içinde olan hasta ve yakınına kanamanın önemli olmadığını izah etmek olur.
84 yaşındaki hasta, en akla yakın ihtimalle beyin, akciğer veya kalp damarlarından birinin tıkanması veya kanaması neticesi kaybedilmiş olabilir. Patolojik nedeni acil koşullarda ve erken dönemde yapılan tetkiklerde ortaya koymak mümkün olmayabilir. Hastanın vefatına neden olan gerçek problemi ne idi, ileri tetkik ile anlaşılabilecek kadar yaşamadığından bilemiyoruz.
Rahmetliye refakat edenlerin şikayetlerinin yersiz ve önemsiz olduğunu söyleyemem. Acil servisleri hasta takibi bakımından sorunludur. Acilde hastadan katkı payı alınmamasından sebep beş günlük boğaz ağrısının da acile başvurduğu; her hastanın kendini en acil gördüğü; histerik hastaların ortalığı birbirine katarak sağlık ekibinde şevk bırakmadığı; hasta yakınlarının internet bilgileri ile her işe karıştığı; hele bir de pandemi nedeniyle iş yükünün ve stresinin katlamalı arttığı bir ortamdan bahsediyoruz. Hatalar ve ihmaller mutlaka oluyordur. Ama bunun sorumlusu neden hekimler oluyor?
Sağlık hizmetleri hekim, yardımcı sağlık personeli, hastane altyapısı ve yönetim organizasyon olmak üzere dört ayaklı bir masa gibidir. Bunlardan biri aksadığında masa sallanır. Aslında hekim, bu sallantının bir sebebi olmaktan ziyade mağdurudur diyeyim ben size…
Erdoğan Toker’e Allahtan rahmet, başta Çiğdem Toker olmak üzere yakınlarına başsağlığı ve sabır dilerim…
Not: Kendini hekimin yerine koyup biraz empati yapmak isteyenler için aşağıdaki yazımı öneririm. HEKİMLER TANRI DEĞİLDİR https://www.denizliguncelsaglik.com/yazarlar/prof-dr-bulent-topuz/hekimler-tanri-degildir/318/
Prof. Dr. Bülent TOPUZ