Geçtiğimiz günlerde aramız...


Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Prof. Tuncer Süzer’in ne kadar donanımlı, vizyoner, hayattan ne istediğini bilen biri olduğunu anlatan tanımlar ve anektodlar kullandım ve anlatımın bir yerinde de aristokrat gibi deyiverdim. Aristokrat tanımlamasının toplumumuzda farklı anlamlar çağrıştırdığını öğrenmiş oldum bu vesile ile. Son zamanlarda en fazla eleştiriyi ve övgüyü bu yazıma aldığımı söylemek mümkün. Buradan devam edelim;

Öncelikle aristokrat kelimesinin sözcük anlamına baktığımızda soylu, ayrıcalıklı sınıf tanımlaması ile karşılaşıyoruz. Öyle ki, bu sınıf sahip olduğu ayrıcalıklarla her dönem yönetim erkinin içinde. Bu durumu babadan oğula geçen bir imtiyaz ile sağlıyorlar. Liyakatları sorgulanmıyor, aralarına başkalarını almıyorlar.

Osmanlı veya cumhuriyet dönemi, bizim tarihimizde olmayan bir sınıftan bahsediyoruz. Aristokratların ve aristokrasinin adresi olan batı ülkelerinde de bu sınıfın erk ile ilişkisi Fransız ihtilalinden başlayarak kesilmiş, yerini maddi güç sahibi burjuva sınıfı almış. Ancak aristokrat tanımı donanımlı, vizyoner, hayattan ne istediğini bilen, estetik anlayışı olan, güngörmüş; kısacası aristokrasinin kurallarını takip eden kişiler için kullanılagelmiş. ***

Gerek aristokrat, gerekse burjuva tanımlaması toplumda kendilerini ayrıcalıklı gördükleri var sayılan bir kesimi işaret etmek ve bu kişileri şeytanlaştırmak için kullanılan bir terim aynı zamanda.

Bense, toplumda kendisini yetiştirmiş, yani donanımlı insanlarının varlığının iyi bir şey olması gerekir diye düşünüyorum. Toplumun diğer kesimlerinin de elit diye tabir edebileceğimiz bu kişilerin mertebesine ulaşmak gibi bir amacı ve gayreti olması gerekir. Önce kendi yakın çevremde, aristokrat kelimesinin bazı kesimlerdeki olumsuz anlamı üzerinden eleştiri aldım. Halbuki yazımda kastımın seçkin, elit ve ayrıcalıklı olmaktan ziyade; donanımlı, bilgi birikimi olan vizyoner, güngörmüş anlamında kullandığımı, bu tiplerinde daha çok güngörmüş ailelerden çıktığını anlatmaya çalıştım. ***

Geçen haftaki yazımı okuyan iş adamı Ahmet Gökşin, beni arıyor ve benimle benzer koşullarda yani yokluktan başlayan bir hayat mücadelesi olduğunu, ancak aristokrat tabir edilen kesimin imkanlarına kavuşmak gibi bir çabasının olduğunu, onları şeytanlaştırmak yerine herkesin bu çaba işinde olması gerektiğini söylüyor. Bir hekim ablam Suna Cimbiş Önder arıyor ve bu düşüncemi paylaşmamdaki cesareti takdir ediyor. Bizim işimiz çalışmak ve başarmak diyor.

Sevgili dostum Ümit Şıracı ise içinden çıktığı toplumun değer yargılarından kopuk tiplere bir kere daha dikkat çekiyor. Ben meramımı bir kere daha özetleyim; katma değeri yüksek işler üretebilmek için, bizim entelektüel sermayeye ihtiyacımız var. Her nesil yeniden ve yeniden başa alarak bu iş olmaz. Nesilden nesile aktarılabilen bir bilgi birikimine, donanıma ve güngörmüşlüğe ihtiyacımız var. Evlatlar ailelerinin donanımını taşımalı ve üstüne koymalıdır. Çevrenize bir bakın, üç nesil devam eden kaç şirket var? Yok olduğu için orta gelir tuzağından çıkamıyoruz…

‘Prof. Dr. Bülent TOPUZ’