Hüdaverdi Akbeyik, yukarıdaki başlık ile bir kitap yazmış. Benden de okumamı ve bir yazı ile katkıda bulunmamı istedi. Yazılan kitaba ve verilen emeğe bir iltifat babından kitap için yazdığımı köşemde de paylaşıyorum. Kitap için iyi bir okur kitlesi dilerim.

Yaşanmışlığa dair ne var ne yoksa kayda geçirmek gerekiyor. Okuyan bir toplum olmadığımızdan olsa gerek, pek yazanımız da olmuyor. Bir kişi vefat ettiği gün değil, kendisini tanıyan son kişi dünyadan ayrıldığı gün gerçekten ölürmüş. Şimdilerde sosyal medya bizi bambaşka bir dünyada yaşatıyor. Başta fotoğraflarımız olmak üzere, yazdıklarımız ya da hakkımızda yazılanlar her zaman erişebilir bir şekilde oracıkta duruyor.

Dijital medyanın olmadığı günlerde yaşayanlar, yaşanmışlıklarını da beraberlerinde alıp gittiler. Bizim nesil öyle bir zamana denk geldi ki, nesilden nesile anlatılanlar ve anlatanları ucundan kıyısından yakalarken, sosyal medyanın tüm olanaklarından da faydalanır oldu.

Yazmaya okumaya imkanı olan bizim neslin topluma karşı bir kayda geçirme sorumluluğu oluştu. Çevremde gittikçe artan sayıda arkadaşımın ve tanıdığımın yazdığına şahit oluyoruz. Yazılanların çoğunun bizzat yaşanmışlıklardan ve anlatılanlardan oluştuğunu görüyoruz. Bir bakıma yaşadığımız hayatın, ortak geçmişi ve gündelik hali kaleme dökülüyor. Bu yazıları okurken kendimi okuyor hissine kapılırım.

Hüdaverdi Akbeyik hemşerim tarafından yazılan elinizdeki kitap, Çal Yöresinin hayata veda edenlerinden geride kalanların da birer birer sıraya girdiği, yani artık ortada anlatacak, anacak kimsenin kalmadığı günlere doğru gittiğimiz bir dönemde bir değerli maden gibi parlamıştır.

Çal yöresinin milli mücadeledeki yerini tarihi bilgilere dayanarak anlattıktan sonra, yani bilinmesi gereken belgeli gerçekler yerli yerine oturduktan sonra, o çetin yılların insanımıza bakan yönü yine yörenin insanlarının ağzından kayda geçirilmiştir. Böylece vatan uğruna şehit, gazi ve gönüllü savaşçı olanların kendileri ve aziz hatıraları unutulmaz kılınmıştır.

Bu kitap sayesinde Demirci Efe’nin yöremizde karargah kurduğunu, Menderes’in tam bir cephe hattı olduğunu, Fahri Akçakoca’nın cephenin karşı tarafına kelle koltukta geçiş hikayesini öğrenmiş oldum.

Bu cephe hattının temel özelliklerinin bir akademisyen tarihçinin yazısı ile kitaba ilave edilmesinin kitabı tamamlayacağını; Prof Önder Göçkün Hocanın Fahri Akçakoca’nın Çal yöresine dair hikayesini anlattığı kısmın tarihi bilginin ardına eklenmesinin yörenin o günkü halini ortaya koyacağını kitabın yazarı Akbeyik’e bir katkı olarak belirttim ve dikkate aldığı için teşekkür ederim. Böylece kitabın yöresel tarih öğretisi bakımından bir kaynak niteliğine kavuştuğuna inanıyorum.

Teşekkürler Hüdaverdi abim. İçinden çıktığı topluma karşı bir borç hissi ile hep ilgili olmak, insana haz, gurur ve onur verir. Açılan yolda ilerleyenler olur. İnşallah bu kitap yörenin tarih hocaları tarafından yardımcı kaynak olarak dikkate alınır. Böylece eğitim ile yaşanmışlıklar örtüşür, insanımız kendinden bişeyler bulur, daha fazla okumaya ve araştırmaya merak uyanır ve akıllarda daha kalıcı olur.