Bu ara bir hikaye dolaşıyor internet ortamında. Belli ki birileri Atatürk’ü yüceltmek istiyor. Önce bu hikayeyi bi özetleyelim;

Bu ara bir hikaye dolaşıyor internet ortamında. Belli ki birileri Atatürk’ü yüceltmek istiyor. Önce bu hikayeyi bi özetleyelim;

“İrlanda’da patateslere mantar bulaşır. Büyük bir kıtlık ve dolayısıyla hastalıklardan 1 milyona yakın insan ölür. Eşsiz lider Kemal Atatürk para yardımı yapmak ister ancak İngiltere kabul etmez. Atatürk’te çuvallar dolusu patates tohumu gönderir. Ve İrlanda’nın Meclis binasının girişinde Atatürk’e minnet anıtı vardır!

Meclis binasına giriş 55€, pasaportumu gösterdim ve o anda kapıda çok insan birikti. Polis bana geçebilirsiniz içeri dedi. Bende çıkışta ödenecek herhalde diye düşündüm. Gezdim, fotoğraflar çektim ve çıkışta borcum nedir diye sordum. Polis elini uzattı ve “Türkiye pasaportuna sahip dostlarımızın borcu yok, Atatürk borcunuzu ödedi!” dedi.

Nasıl bir dış politika yürüttüyse 81 yıldır hala onun sayesinde rahat ediyor ve itibar görüyoruz. Huzur içinde uyu Ulu Önder! Bu millet seninle gurur duymaktan asla vazgeçmeyecek.”

Bu hikaye doğru ancak Atatürk değil, 1847 yılında Abdülmecid’in padişahlığında yaşanıyor. Bu zorlama yakıştırma bana Temmuz 2018 tarihinde Denizli Gazetesi’ndeki yazımı hatırlattı. Özetle demişim ki;

“Aşağıda özetlemeye çalıştığım makale bana çeşitli whatsapp gruplarından geldi. Güncele ve tarihe meraklı olduğum için bu iddiaları teyit etme ihtiyacı duydum ve liberal diyebileceğim bir Tarih Profesörü arkadaşıma danıştım. Okuyalım;

“Yıl 1919. İstanbul Sarayı, Elazığ Valisi Ali Galip Paşa’dan, Atatürk’ün Erzurum Kongresi’nden Sivas’a geçmesi sırasında, Dersimli milisler tarafından yolunun kesilip, suikast düzenlenmesini ister.

Diyap Ağa kendi aşiretindeki milisleri yanına alır, Erzurum’dan Sivas’a geçmekte olan Atatürk’ün yolunu keser. Önceden konuyla ilgili istihbarat alan Atatürk’e emir subayı “Paşam, Dersimli milisler yolumuzu kesti. Çatışalım mı?” diye sorduğunda, Atatürk “Dersimliler’den bize zarar gelmez. Çatışmayın” talimatı verir. Bunun üzerine Diyap Ağa Atatürk’ün arabasının kapısını açar ve aldıkları altını Atatürk’e verir. “İstiklal Savaşı’nda sizin buna ihtiyacınız var. Bu altınları biz size suikast düzenlemek için aldık ama İstiklal Savaşı’nda kullanasınız diye size getirdik” der ve başka milislerin olası suikastını önlemek için Sivas’a kadar eşlik eder.”

Tarihçi arkadaşımın söylediği bu iddianın tamamiyle gerçek dışı olduğu yönünde idi. Gerçekte, bu ve benzeri iddialar doğru olsaydı şimdiye kadar kim bilir kaç defa yazılır çizilirdi.  Bir milletin tarihinde karanlıkta kalan ve elli yıl sonra ortaya çıkan tarihi gerçekler olabilir, ancak bu ortaya çıkma şekli ve ortamı genellikle keskin iktidar değişikliklerini takiben olur. Yani baskılanan bilgi sahiplerinin özgürleşmesini takiben olur. Yukarıdaki iddiaların 1960 darbesini takiben yapılmayıp şimdi yapılması akla ve zamana uygun değil. Peki neden böylesi bir iddia var, kim pazarlıyor, alıcısı kim?

Dini değerlerin anlatımında menkıbeler sıkça başvurulan bir yöntemdir. İlk peygamber Hz Adem’den son peygamber Hz Muhammed’e; sahabelerden evliyalara; hocalardan şeyhlere uzanan şahsiyetlerin hayatları, yaşadıkları üzerinden türetilen hikayeler, anlatan sanki olayın ve olgunun şahidi imiş gibi anlatılır. Dinleyici, bu anlatımdan hem bu şahsiyetlerin ne kadar iyi, ulu ve keramet sahibi olduklarını hem de güzel amel ve işlerin nasıl mükafatlandırıldığını öğrenir. İşin aslı bu anlatıların % 99’u belgesiz yani hayal ürünüdür. Dine, ahlaka, güzel insan ve güzel davranış tarifine uygun olmaları nedeniyle dindar kesim tarafından büyük kabul görür ve biteviye tekrarlanarak nesilden nesile aktarılırlar.

Bu durum aynı zamanda doğunun sözlü kültürünün bir yansımasıdır. Doğu dediğin sadece muhafazakar ve dindarlardan oluşmaz. Laik, seküler, çağdaş, eğitimli, entelektüel diyebileceğimiz kesimler de dahil, bu coğrafyada yaşayan herkesi kapsar. Bu cümleden olarak yukarıdaki iddiaları anlatan makalelere seküler menkıbeler diyeceğim müsaadenizle.

Birbirini dinlemeyen, tarafını seçmiş, düşünme, sorgulama ve tartışma kültüründen uzak, özetle kendi tarafından ve kendine uyanı dinlemeye hazır toplumlarda menkıbeler çok işe yarar. İnançlar ve taraflar pekişir.

İşte böyle dostlar, menkıbeler üzerine kurulu bir hayatımız var bizim. Hangi kesimden olursak olalım, hangi düşünce dünyasına ait olursak olalım, bilim, bilimsel metodoloji kavramlarını içselleştirememiş bir yaşantımız var. Özetle işimiz hakikaten zor bizim. “