Geçtiğimiz Mart ayında Türkiye’nin de pandemiye maruz kalacağı ve gereken tedbirleri almamız gerektiğini anlayınca şöyle bir telaşlandık. İlk görüntüleri hatırlar mısınız? Tepeden tırnağa bembeyaz tulumların içinde sağlık görevlileri ambulanslardan hasta alıyor ya da indiriyorlardı. Handiyse bu ambulanslara 10 metreden fazla yaklaşmayacak kadar tedbirli idik. Kendimden örnek vereyim; ameliyatlara çift maske ile giriyor, hastaları N99 veya N95 maskeler ile muayene ediyordum. Kendime bir de tulum edinmiştim, lazım olabilir diye. Hatta maskelerimizi yedekledik. Düğün dernek her türlü toplantıdan uzak duruyor, hele uçak otobüs vb. toplu taşıma araçlarına zinhar binmiyorduk.
Örneğin, PASVAK da bu telaştan payına düşeni almış, başta şoförler olmak üzere çalışanlar tulumların içine girmişler, sıcak yemek teslimi bir süreliğine bırakılarak iaşeye çevrilmiş, yemek yapamayacak durumda olanlara tek kullanımlık kaplarla yemek verilir olmuştu.
Örneğin, PASVAK da bu telaştan payına düşeni almış, başta şoförler olmak üzere çalışanlar tulumların içine girmişler, sıcak yemek teslimi bir süreliğine bırakılarak iaşeye çevrilmiş, yemek yapamayacak durumda olanlara tek kullanımlık kaplarla yemek verilir olmuştu.
Temmuz ile birlikte, adını yeni normal koyduğumuz bir döneme girince, yavaş yavaş tedbirleri azalttık ve yeniden pandeminin girdabına girdik. Şimdi de ilk dönemdeki tedbirlere dönmeye çalışıyoruz ama nafile. Siz hiç beyaz tulumlar içinde bir sağlık çalışanı veya haberi görüyor musunuz? Bunca musibete rağmen hala maskesiz insanlar görüyoruz, yollarda, kafelerde. Toplu taşıma araçları dolu dolu.
Hastalığın bulaştırıcılığı mı azaldı? Yoksa öldürücülüğü mü? Hiçbiri değil elbette, toplum olarak “Tedbir Yorgunluğu” içindeyiz. Sürekli tedbir içinde yaşamak bizi yordu. İnsanların çoğu güzel örneklere ve bunlar üzerinden güzel bir geleceğe kurguludur. Aramızda tabi obsesifler var ama onlar azınlıkta.
Tedbir tedbir içinde yaşamaktan yorulduk. Test pozitif olduğu halde hastalanmayan, hastalandığı halde tamamıyla iyileşenlerin hikayeleri eşliğinde tedbirleri gevşettik.
Tedbir yorgunluğu bizi iş olacağına varır gibi bir ruh haline sürüklüyor. Halbuki, herhangi bir bulaşın ve hastalanma durumunun telafisi yok. Hayatı geri sarmak diye bir şey yok. Yine kendimden devam edeyim;
Bir asistanım hastalandı ve Kovid pozitif çıktı. Bu asistanım ile pozitif çıkmasından üç gün önce bir saat kadar süren bir ameliyata girmiştim. Hangi koşullarda temasımız olduğunun muhasebesini yapmaya başladım pozitif haberini alır almaz. Pandeminin başından beri ameliyathanede çift maske giyen ben o gün tek maske giymiş ve yıkandığım için geri dönmemiştim. Bu durumda bulaş alıp almadığımı netleşinceye kadar sürekli hayıflandım durdum. Önlemleri nasıl gevşetirdim. Asistanım N95 maske kullandığı ve en azından her ikimiz de maskeli olmamızdan olsa gerek, bir saatlik temasa rağmen hastalık bana geçmemişti. İki haftalık bir gönüllü karantinadan sonra normal hayata döndüm.
Demem o ki, dünyada, Türkiye’de, çevremde ve kendimde bir tedbir yorgunluğu görüyorum. Kendime ve sizlere sürekli hatırlatmakta fayda var; bu hastalığın bulaştıktan sonra mazereti yok, muhasebemizi önceden yapmamız gerekiyor.
Hastalığın bulaştırıcılığı mı azaldı? Yoksa öldürücülüğü mü? Hiçbiri değil elbette, toplum olarak “Tedbir Yorgunluğu” içindeyiz. Sürekli tedbir içinde yaşamak bizi yordu. İnsanların çoğu güzel örneklere ve bunlar üzerinden güzel bir geleceğe kurguludur. Aramızda tabi obsesifler var ama onlar azınlıkta.
Tedbir tedbir içinde yaşamaktan yorulduk. Test pozitif olduğu halde hastalanmayan, hastalandığı halde tamamıyla iyileşenlerin hikayeleri eşliğinde tedbirleri gevşettik.
Tedbir yorgunluğu bizi iş olacağına varır gibi bir ruh haline sürüklüyor. Halbuki, herhangi bir bulaşın ve hastalanma durumunun telafisi yok. Hayatı geri sarmak diye bir şey yok. Yine kendimden devam edeyim;
Bir asistanım hastalandı ve Kovid pozitif çıktı. Bu asistanım ile pozitif çıkmasından üç gün önce bir saat kadar süren bir ameliyata girmiştim. Hangi koşullarda temasımız olduğunun muhasebesini yapmaya başladım pozitif haberini alır almaz. Pandeminin başından beri ameliyathanede çift maske giyen ben o gün tek maske giymiş ve yıkandığım için geri dönmemiştim. Bu durumda bulaş alıp almadığımı netleşinceye kadar sürekli hayıflandım durdum. Önlemleri nasıl gevşetirdim. Asistanım N95 maske kullandığı ve en azından her ikimiz de maskeli olmamızdan olsa gerek, bir saatlik temasa rağmen hastalık bana geçmemişti. İki haftalık bir gönüllü karantinadan sonra normal hayata döndüm.
Demem o ki, dünyada, Türkiye’de, çevremde ve kendimde bir tedbir yorgunluğu görüyorum. Kendime ve sizlere sürekli hatırlatmakta fayda var; bu hastalığın bulaştıktan sonra mazereti yok, muhasebemizi önceden yapmamız gerekiyor.
'Prof. Dr. Bülent TOPUZ'