Biz hekimlerin örgütlü toplum bakımından görünür yüzü TTB Merkez Konseyidir. Toplum nezdinde TTB, marjinal bir kesimin, yani toplumun % 10 kadarının sözcüsü gibi davrandığı algısına sahiptir. Neden böyle?
Türkiye’de hekimlerin ezici çoğunluğu illerindeki tabip odalarına kayıtlı değiller. Kayıtlı olanların ezici çoğunluğu oda seçimlerinde oy kullanmıyorlar. Daha geçen hafta Ankara Tabip Odası seçimlerine katılımın % 5 olduğu duyumlarını aldım. Hal böyle olunca aksiyoner bir grup seçimlerde rahatlıkla Merkez konseyini ele geçirebiliyor. Handiyse TTB Merkez Konseyi hekimlerin sadece %10 kadarını temsil eden bir irade tarafından seçiliyor. Yani TTB’nin bu halinin sorumlusu biz hekimlerin bu konudaki ilgisizliğidir.
Denizli Tabip Odası geçmişte birkaç dönem TTB Merkez Konseyi çizgisinde hekimler tarafından yönetildi. Yönetimdeki bu arkadaşlarımıza her fırsatta TTB Merkez Konseyinin yanlış yolda olduğunu, meslek sorunlarını ele almanın daha öncelikli olması gerektiğini söyledik, değişen bişey olmadı. Bunun üzerine alternatif listeler çıkarıldı ve Denizli’deki hekimler olarak Atatürkçü çizgide olan ekibi destekledik ve yönetim alındı.
Denizli Tabip Odası neredeyse 10 dönemdir böyle giderken, son dönemde TTB Merkez Konseyine delege sokma başarısı da gösterildi. Böylece TTB Merkez Konseyi yankı odasına dönüşmekten kurtuldu. Bu çok sesliliğin TTB Merkez Konseyini oluşturan çoğunluğun hoşuna gittiğini söyleyemeyiz. Daha sonraki gelişmeler bunu kanıtlar gibi. Denizli’de oda seçimlerinin kimi zaman %70’e dayanan bir katılım ile gerçekleştiğini ve Denizli’nin başarısının bu katılımda olduğunu da bir not olarak düşelim.
Denizli’de mevcut Atatürkçü çizginin devamı ve TTB Merkez Konseyindeki anlayışın muhalifi diyebileceğimiz bir ekip önümüzdeki seçimler için adaylarını belirledi. Sonrasında milliyetçiler olarak tanımlayabileceğimiz bir ekip çıktı. Bu ikinci ekibin ortaya çıkışından sonra, TTB Merkez Konseyine yakın olduğunu düşündüğüm bir ekip, sadece Merkez Konseyi delege seçimi için aday oldu. Yani Denizli Tabip Odası’nın yönetimine talip değiller ve bu hali ile Denizli’den TTB Merkez Konseyine muhalif birinin seçilme ihtimaline karşı olarak algılanırlar. Aynı tabana hitap eden Atatürkçü çizgi ile milliyetçi çizginin oyları paylaşmasından medet umuyor olmalılar diye düşünüyorum.
Geçtiğimiz dönemlerde Milliyetçi grubun, Atatürkçü gruba desteğine ve takdirine şahit biri olarak diyorum ki; Atatürkçü ekip, seçilmeyi garanti gören bir anlayışla değil de, TTB Merkez konseyine muhalif olan milliyetçiler ile istişare içinde seçim sürecine girse daha isabetli olurdu. İşbirliği teklifinin milliyetçiler tarafından yapıldığı ve ısrar edildiği bilgisini de buraya bir not olarak düşelim.
Denizli insanlara dokunabileceğiniz kadar küçük bir yer. Her gruptaki adayların çoğunu tanırım, her bir grupta sevdiğimiz, memleket sevgisine kefil olabileceğimiz arkadaşlarımız ve dostlarımız var, ama grup dinamikleri diye bir kavram var ya, işte o kavram farkında olsa da olmasa da insanı şekillendiriyor diye düşünüyorum.
Akademik Akıl sitesinde yayınlanan yukarıdaki görüşlerimde, seçim süreci ile ilgili olarak her üç ekibe de eleştiri getirdim. Ekiplerin birinden, bazı arkadaşlar beni arayarak, yazımdan alındıklarını kendilerinin de Atatürkçü olduklarını ifade ettiler. Merkez konseyine yakın gördüğüm bu arkadaşların Atatürkçülüğüne itirazım yok, kabulüm var. Atatürk kimsenin tekelinde değil, ben kimin kim olduğu üzerinden değil, algılar üzerinden bir analiz yapmaya çalıştım. Bireysel dünyamızda ne olduğumuz kadar, ne tarafta göründüğümüz de önemlidir. Peki, Atatürkçülükten ne anlıyoruz;
Benim yaşadıklarımdan gördüğüme göre; Atatürkçüler Milliyetçidir, Milliyetçiler Atatürkçüdür. Atatürk Türkçü idi, ama ben bugün Atatürkçüyüm diyenlerin Türkçü olduklarını söyleyemem. Türkçülük maalesef ayrışmaya sebep olan bir kavram olarak görülüyor. Atatürkçüler, Türkçüleri ırkçı ve faşist görüyorlar. Halbuki Atatürk Türkçülük üzerine çok emek vermiş, “Ne mutlu Türküm diyene” veciz sözü ile bunu taçlandırmıştır. Milliyetçilerin, Atatürk’ün Türkçülüğünden öte bir milliyetçilik anlayışları olduğunu düşünmüyorum.
Benim milliyetçilik ve Türkçülük tanımım ise; 1. Tasada ve kıvançta birlik 2. Bu topraklarda var olmak istiyorsak, sırtımızı Türk milletine dayamak zorunda olduğumuz gerçeğidir.
Atatürk ve Tıbbiyeli Hikmet, “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” deselerdi, şimdi seçimlerinde aday olacak bir tabip odamız bile olmayabilirdi…