Ülkemizi sarsan depremin depremin zerinden 25 gün geçti, ilk günlere nazaran yaralar sarılmış, insanların yeme içme barınma problemleri büyük ölçüde giderilmiş olsa da hala sesler yükselmeye devam ediyor. Yurdum insanı ortadan ikiye bölünmüş durumda bir kısmı hükümeti acımasızca eleştirmekte diğer kısım ise hükümetin her şeyi iyi yaptığını aykırı ses edenlerin bu ülkeyi sevmeyenler ve hatta vatan hainleri olduğunu söylemekte. Her iki tarafında sinirleri son derece gergin, kimse demiyor hiç, dünya üzerinde bu kadar geniş bir coğrafyayı kapsayan kaç deprem olmuştur? Bunun cevabını vereni hiçbir kanalda görmedim ben. Elbette aradan geçen zaman içerisinde tarih doğruları yazacaktır. Depremde pisti hasar gören Hatay hava limanının onarılması bile günlerce kimin tarafından yapıldığı Tv lerde ve yazılı basında tartışılıp durdu, enkazdan yaralıyı kimin kurtardığı hava alanı pistini kimin onardığının, bölgeye yapılan yardımların en çok kimler tarafından yapıldığının ne önemi var, önemli olan yaraların bir an önce sarılması, değil midir?
Ben köyde doğdum ilkokulu ve ortaokulu köyümde okudum. O güzel günlerde okulumuzda ve her okulda da öyle olduğunu tahmin ediyorum, önemli haftalar kutlanırdı örneğin yerli malı haftası gibi, bunlardan en önemlilerinden birisi de KIZILAY haftası idi bu haftada Kızılay’ın görevleri kitaplarımızdan okunur, Kızılay koluna öğrenciler seçilirdi, o öğrencilere üzerinde kızıl ay amblemi olan kolluklar takılırdı. Ramazan ayı içerisinde ise öğretmenimiz durumu iyi olan öğrencilere üzerinde THK, Kızılay ve Çocuk esirgeme kurumunun amblemleri olan birer sarı zarf verir bunları annenize babanıza götürün, istiyorlar ise içine fitre ve zekatlarını koyabilirler derdi. O zamanlar kağıt para pek bulunmazdı fakat ne edilir, edilir o zarfa kötü günler için biriktirilmiş olan paralardan bir miktar konulurdu. Üzerine miktarı, altına ad soy ad ve adres bilgilerini yazıp zarfın ağzını kapatır ve öğretmenimize gururla verirdik. Gençliğimizde üzerinde TC. amblemi olan Kızılay sodası içmek dolaylı olarak Kızılay’a yardım etmek gibi gelirdi bizlere.
Kuruluşu 1868 yılında olan, bize Osmanlıdan miras kalmış, kutsal bildiğimiz bu kuruluşun ne kadar yozlaştığını bu depremde yaşananlar öğretti bizlere. Çevremde ne kadar insan var ise çok kızgındı, sanki aldatılmış ve hayal kırıklığına uğratılmıştı insanlar. Bir ara Kızılay’ın şirketleştiği, yöneticilerinin son model arabalarla gezdiği ve boğazda lüks yalısı olduğu haberleri çıktı, inanmak istemedik. Daha sonra kendisine şartlı yapılan bağışları Amerika da yurt yapan bir derneğe verdiği söylendi yine konduramadık. Onun yeri içimizde farklıydı, fakat depremde insanlar soğukta başlarını sokacak çadır bulamaz iken Ahbap derneğine ve Eczacılar birliğine çadır satması hatta yiyecek içecek satması bardağı taşıran son damlalar oldu, meğer Kızılay holding olmuş da haberimiz yokmuş."Kızılay İçecek, Kızılay Sosyal Danışmanlık, Kızılay Portföy, Kızılay Sağlık, Kızılay Çadır & Tekstil, Kızılay Kültür & Sanat, Kızılay Sistem Yapı, Kızılay Bakım, Kızılay Lojistik" gibi şirketler bulunuyormuş. Bu konuda yorumları sizlere bırakıyorum.
Diğer bir konu da basınımızda fazla yer tutmasa da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen sporcuların otelde deprem altında kalıp hayatlarını kaybetmeleri.
Gazimağusa Türk Maarif Koleji kız ve erkek voleybol takımlarından oluşan 39 kişilik kafilenin kaldığı yedi katlı otel, depremde çöktü. Atatürk Bulvarı’ndaki İsias otelinin enkazında, toplam 35 kişinin cansız bedenine ulaşıldığını açıkladı.
Kırk beş bin kişinin öldüğü bir depremde 35 kişinin lafı mı olur diye düşünenler olabilir. Aileler çocuklarını bir spor müsabakası için anavatana gönderiyorlar ve o gencecik canlar enkaz altında kalıyor ve tüm Kıbrıs’ı yasa boğuyorlar, bizler gibi tarifsiz acılar içinde onlar da. Bu konuda Kıbrıslı Serhat İncirli adlı bir gazetecinin yazdığı köşe yazısından bir bölümü yorumsuz olarak sizlere sunmak istiyorum.
Türkiye sahtekar müteahhitleri besledi.
Muhteşem bir diyanet ekibi kurdu, mesele sadece budur!
Veya meselenin % 90 ı budur,
Biri kumdan apartman inşa etti, insanlar öldü,
Öteki haliyle çok iyi duayla ölenleri gömdü.
Ve buna kader planı dendi.
Eğer bizim de yolumuz buysa,
Ben bu yolda yürümemeye yeminliyim!