Son bahar mevsiminin ilk ayı olan Eylül ayının sonlarındayız, havalar hala istediğimiz serinliğe gelmiş değil, sosyal medyada her şeyi bilen yorumcuların bazılarının dediğine göre bu sene kış fena halde soğuk geçecek bazı yorumcular ise sıcak bir kış bizi bekliyor diyorlar. Hangisine inanacağımızı şaşırdık. Deprem konusunda olduğu gibi bu konuda da bir konsensüs sağlanabilmiş değil. Yılbaşına varmadan ekim ayında ek bir zam beklentisi içinde olan emekli vatandaşlar şimdiden kış zor geçecek olur ise doğalgaz faturalarını nasıl öderiz in derdindeler.

            Her zaman derim, yurdum insanı beni şaşırtmaya devam ediyor diye, bir kısmı geçim derdinde iken bir kısım vatandaş da ölünce yatacağı yeri ayarlamakla meşgul. Elbette bu vatandaşlar ‘’bu dünyayı nasıl olsa hallettik, tek eksiğimiz yatacağımız yer kaldı, onu da ayarladık mı, bir de deniz manzaralı olur ise değme keyfime’’ fikrindeler.

            Efendim bu yazı konumuz İstanbul değil, orası bambaşka bir memleket, bizim aklımızın ermesi mümkün değil, altı yüz bin liraya mezar yeri satıldığı bir gerçek inanmayan Google amcaya sorabilir. Konumuz Trabzon, mezar yeri sorunu olmayan merkez nüfusu üç yüz bin civarında olan bir ilimiz, habere bakalım efendim:

            Trabzon'da deniz manzaralı mezar kavgası: Saatlerce sıra beklediler

Trabzon'da belediye tarafından açılan yeni mezar sahasından ön talepte bulunarak mezar yeri almak isteyen vatandaşlar mezar yerinin belirlenmesi sırasında hem kendi aralarında hem de görevlilerle tartıştı. Olayda bir kişi fenalaşarak hastanelik oldu.

Babamın mezarının üzerini yaptırmayı düşünmüyordum fakat aradan geçen bir yıl sonunda babanın mezarını ne zaman yaptıracaksın sorularına daha fazla direnemedim en çok ta annem üzülecek diye düşünüp yaptırdım, elimden geldiği kadar sade ve gösterişsiz olmasını özellikle istedim, öyle de oldu, köye her gittiğimde yakınlarımın mezarlarını ziyaret ettikten sonra biraz dolaşırım kabirde, taşlarda yazanları okurum, 60 yıla varan ömrümde epey tanıdığım var orada yatan, onların sağlıklarındaki halleri bir filim şeridi gibi geçer gözümün önünden, kimi zaman gülümser kimi zamanda hüzünlenirim, yeni moda olmuş galiba dikkatimi çekiyor bazı mezarlar üç katlı tripleks şeklinde yapılmaya başlandı, toprağın bir buçuk metre altında yatan bir kişi için toprağın üzerine bir metreden yüksek mermerden üç katlı mezar yapmayı hiç bir zaman anlayamayacağım, tek anladığım şey yapılan bu lüks mezarların orada yatana bir faydasının olmadığı sadece yakınlarının vicdanlarını rahatlattığıdır.

Bu mezar gezme işi taaa gençliğimde Pamukkale Koru Motel de çalıştığım günlerden kalma bir alışkanlık olarak kaldı bende. Şehre inmek istemediğim izin günlerimde gidecek bir yer yoktu oralarda, çıkardım otelden tarihi eser kalıntılarını gezmeye. Roma soylularının, zenginlerinin, kamu görevlilerinin ve savaşlarda kahramanlık göstermiş askerlerin mezarları diğerlerinin kinden daha gösterişli ve ihtişamlıydı. Hırsızlar tarafından kapakları kırılmış lahitlerin içinde kemikleri bile kalmamış bin yıl öncesinin insanları bu görkemli mezarları yaptırırken, neleri düşündüler, neleri hesap ettiler diye düşünürdüm.

İnsanlığın varoluşundan beri bu mezar işi hep sorun olmaya devam ede gelmiştir, insanlar mezarlıklara ve ölülere hep bir kutsallık atfetmiş. Peygamberimiz bir dönem yüksekliği bir karışı geçen mezarların kırılmasını emretmiş, hatta bir süre mezarlık ziyaretlerini bile yasaklamıştır. Bir müddet sonra insanların düzeldiklerine kanaat getirip izin vermiş ve “Kabirleri ziyaret etmek isteyen ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti bize âhireti hatırlatır” demiştir.

Deniz manzaralı ve havadar mezar yeri için kavga edenler bunları bilmiyorlar mı? Birçoklarının bildiğine eminim. Bilmiyorlar ise bunları camilerde hutbelerde anlatmak çare olur mu? Hiç çare olacağını sanmıyorum, bu şeytan var ya bu şeytan herkesin dışarıda bir cisme bürünmüş iki boynuzu bir kuyruğu olan, kırmızı renkli bir vücuda sahip sandığı fakat içlerinde hem de kalplerinin en müstesna yerine yerleştirdikleri NEFİS ve KİBİR var ya! O nefis ve kibir şeytanı izin vermez. Bu dünyaya gelir iken hiçbir emeği, gayreti olmayan insanoğlu giderken illaki kendini diğer insanlardan farklı veya üstün hissedecek, buradaki statüsünü, zenginliğini, mezarında da insanların gözüne sokacak. Toprağın altında herkesin neden aynı kefen bezine sarıldığını aklına getiren yok maalesef.

Deniz manzaralı değil okyanus manzaralı hatta Everest dağının en tepesinde bile mezar yeri alsan yatacağın yer ve gideceğin yer aynı olacak. Mısırdaki firavunların kendileri için yaptırdıkları uzaydan bile görüldüğü iddia edilen piramit mezarlar bile senin aklını başına getirmiyorsa, benim vereceğim akıl neye yarar?

Allah sizleri ıslah eylesin.